TAKVİM İLERLERKEN GERİYE DÜŞMEK…
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir”
Boşuna dememiş Büyük Önder.
Çünkü bilimde ilerleyen, gelecekle yarışan uluslar, buna paralel geleceklerini sağlam zemine alırlar.
Doğayla barışıktırlar, insan aklının, düşüncenin, araştırmanın, gözlemin ve çalışmanın semeresini görürler.
Hurafelere takılıp, kaynaksız temelsiz abuk safsataların peşinden sürüklenmezler.
Bakınız çok kısa bir şekilde geçmişe götürelim sizleri.
Eskiden İslam ve doğu coğrafyası nasılmış, hatırlayalım…
Modern anlamda tarihin ilk gözlemevi 8 ve 9.yüzyıllarda Bağdat ve Şam’da kurulmuş…
Hani 2023’te tarihi kentleri ve eserleri yıkıp, kırıyorlar ya şimdi; oralarda işte.
10.yüzyılda yani tee bugünden 1000-1100 yıl önce Şanlıurfa doğumlu Battani, dünyanın elips şeklinde bir yörüngeyle güneşin etrafında döndüğünü belirleyerek 1 yılı sadece 1 saat kadar farkla ölçmüş.
Yine 10.yüzyılda Es-Sufi takımyıldızlarının çizimlerini yapmış, yıldızları sınıflandırmış, döneminin en önemli üç bilim insanından biri kabul ediliyor şimdi. Andromeda gök adasına “küçük bir bulut” demiş o zamanlarda.
11.yüzyılda ayın evrelerini modelleyerek dünyanın merkezinde çekim olduğunu söylemiş Biruni.
Aynı zamanlarda ilk gökbilim okulu Cacabey Medresesi açılmış Kırşehir’de Caca Bey tarafından.
13.yüzyılda Tusi, gözlemevi kurarak dönemin en büyük kütüphanesini açmış, gökbilim aygıtlarının çoğunu yapmış.
1400’lü yıllarda güneş yılını 365 gün 6 saat 10 dakika 8 saniye olarak ölçmüş Uluğ Bey. Ki, modern ölçümlerle neredeyse tam tamına.
Aynı 15.yüzyılda Ali Kuşçu, güneş saatini kullanmış, gezegenlerin modellemesini yapmış..
Takiyuddin İstanbul’da gözlemevi açmış, ölçü sistemleri ve aygıtları tasarlamış 16.yüzyılda.
Sonra…
Sonra bir kopuş ki…
Ara bul o coğrafyayı…
Batı sollamış gitmiş.
Gidiş o gidiş.
Bugün İslam coğrafyası birbirini boğazlarken petrol zengini Körfez ülkeleri dışında hali refahta olan bir toplum yok.
Bizim gibi yalpalayan ve savrulan ülkelerde ise tarikatlar, cemaatler devlette yer kapma derdinde.
İslam adına konuşan kimi hocalar(!) ise cennette kahvaltılardan, hurilerden bahsediyor.
Ülkenin Diyanet İşleri Başkanı Cuma vaktinde elde edilen kazancın helal olmadığını söylüyor 2023’de.
Oysa aynı Diyanet 2017’de bu konuda helal demiş.
Yine aynı Başkan; fırsat buldukça Atatürk’e laf atıyor; Atatürk düşmanlarını ziyaret ediyor, onlarla poz vermekten imtina etmiyor, son model makam araçları kullanıyor, Ayasofya’da kılıçla hutbe veriyor.
Ve pek çok bakanlığın bütçesinden daha fazla bir bütçeye sahip olan bu kurum hala ve hala toplumu kucaklayıcı mesajlar yerine kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı bir dil kullanıyor.
Yani…
Nereden nereye…
Takvimde ilerlerken geçmişin gerisinde kalmak böyle bir tablo koyuyor ortaya.
Bilmiyoruz farkında mı Diyanet ve onun başkanı…
Şu an toplum gözünde aynı Kızılay gibi güven skalası giderek gerileyen bir konumdalar.
Hatırlayın Kızılay’da olup biteni..
Depremde çadır satan kurumun başkanı onlarca gün bu rezilliğe rağmen görevini bırakmamış ama vatandaşın kuruma olan güveni de tarihin en düşük seviyesine inmişti.
Diyanet’in başkanı da maalesef kendi söylemleriyle kuruma olan güveni iyice sarstı.
İnanç konusu her bireyin özel yaşam alanıdır.
Buralara olur olmaz müdahale etmek, toplumu suçlayıcı mesajlar vermek Diyanet’in görevi değildir.
Bırakalım bilimi falan; bunca kirlilik içinde Diyanet doğruları anlatmazsa ve havada uçuşan safsata ve hurafelere tepki vermezse en çok kendine zarar vermiş olur, bilmiyoruz farkındalar mı?..
Bir zamanların bilim ve akıl coğrafyasının merkezi İslam dünyası, doğu ülkeleri (medeniyeti), Ortadoğu ve Anadolu idi.
Şimdi akıl ve bilim yolu unutulduğu için dünyanın malum güçleri ellerini sıvazlıyor..
Bizde ise; bazı nankörler Cumhuriyet ve Atatürk ile uğraşmaktan asli görevlerini unutmuş haldeler, bazı gafillerin kafası belden yukarıya çıkamıyor, bazı şaşkınlar ise verilen cennet vaatlerine inanarak şeyh kabul ettiklerinin kapıları önünde kuyruk…
1000 yıl öncesinden 1000 yıl sonra 2000 yıl geriye savrulma bu olsa gerek!
Yorum yapın