Saygıdeğer okurlarım, sevgili dostlarım, yaklaşık 37 yıldır, günümüzde kimilerine göre, ‘ateşten gömlek’ kabul edilen ‘gazetecilik’ mesleğini sürdüren bendenizin özellikle bugünlerde ‘öyle her aklına estiğinde doğrudur, gerçektir o nedenle mutlaka yazılmalıdır!’ diyerek yazmaya kalkışması, inanın bütün samimiyetimle söylüyorum; ‘Hintli keşişlerin çivili yataklarına yatmasına’ benzemektedir. O nedenle öteden beri hemen her seçim döneminde kravatlı veya kravatsız, bazı kudretli büyüklerimizin dolaylı veya dolaysız biçimdeki 'Aman Zikri, biz seni aslında çok seviyoruz, dolayısıyla sana yazık olmasını istemeyiz, o yüzden ne olursun suya sabuna dokunmadan yaz lütfen!' Şeklindeki tavsiye ve uyarılarıyla birlikte çevremdeki bazı yakın dostlarımla kimi meslektaşlarımın da benzer biçimde yaptıkları 'Devir öyle her istediğini yazacak, söyleyecek devir değil. Ne kendini ne de başkalarını sıkıntıya sokma. Aman suya sabuna dokunmadan yaz ne olursun!' biçimindeki telkinlerine her zaman olmasa da bazen hak vermiyor, en azından dikkate almıyor değilim. Bir değil iki değil tam üç üniversitenin üç ayrı fakültesinde yaşamımın toplam sekiz yılını geçirmiş olmama rağmen bir türlü ön lisans veya lisans diploması sahibi olamadığım için kimilerinin iddia ettiği gibi akademisyen tarafım yani mektepli kimliğim bulunmamaktadır, ne yazık ki!..
Ama Hayat Üniversitesi'nin Doğruluk ve Dürüstlük Fakültesi’nden hem lisans hem de yüksek lisans diplomamı en yüksek dereceyle aldığımı rahatlıkla söyleyebilirim sizler ister inanın ister inanmayın!..
Yani sizin anlayacağınız aydın sınıfının diplomalı mensuplarından değilim ama 59 yıllık hayatımın meslek yaşamında geçen yaklaşık 37 yıllık kesiti ‘aydın olma yolunda’ bazı dönemlerde ağır aksakta olsa, epeyce ilerlediğim, o nedenle ‘hamlığı çoktan geride bırakıp yeteri kadar piştiğim yani olgunlaştığım’ için bilhassa bugünlerde suya sabuna dokunmadan yazmakta bir hayli zorlandığımı rahatlıkla söyleyebilirim…
Bana göre; ‘Suya sabuna dokunmadan bir şeyler yazmak, benim gibi bir gazeteci yazarın önce kendi benlik ve belleğinin vicdanına sonra da borçlu olduğu ülkesine, milletine karşı ihanet sayılmaz mı?’ diye düşünmeden edemiyorum. Çok değil bundan sekiz yıl öncesine kadar bu memlekette, yani Balıkesir’de deneyimli olduğu kadar çok erdemli, omurgalı dürüst ve vicdan sahibi bir adam vardı. Balıkesir’de mesleğimizin büyük ustası Ekrem Balıbek’e çevresindeki hemen herkes ‘Ekrem ağabey’ ya da kısaca ‘Balıbek’ diye hitap ederdi. O’nun yıllarca köşesinde yazdığı her satırı elinde büyüteçle didik didik eden her devirdeki ‘su ve sabun düşmanlarını’ gayet iyi anımsıyorum bu ‘derviş ruhlu büyük insana’ yaşamının son anına kadar yapmadıklarını, etmediklerini bırakmamışlardı. Bazılarınız gayet iyi anımsayacaktır; Son peygamber Hz. Muhammed bir hadisinde ‘Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!’ şeklinde buyurmaktadır. Peygamberimizin bu büyük ve anlamlı sözü benim için hem bir emir hem de uyarıdır!
Sevgili dostlar, saygıdeğer okurlarım; Temiz toplum, erdemli toplum, adını ne şekilde koyarsanız koyun, nasıl tanımlarsanız tanımlayın, niyetin ve hedefin aynı kapıya çıktığı, çıkacağı muhakkaktır. ‘Doğruluk ve dürüstlük’ gibi vasıflar gökten zembille inecek şeyler değildir elbette o yüzden bu nitelikleri dogmatik biçimde beklemek yani o niteliklerin gelmesi için Mehdi’ye bel bağlamak da son derece faydasız ve yanlıştır. Daha doğru bir ifadeyle aslında doğruluk ve dürüstlüğün gelmesini beklemekte özü itibarıyla yanlıştır. Doğruluk ve dürüstlük her insanda olması gereken, toplumları ayakta tutmayı ve ilerlemesini sağlayan temel niteliklerdir. O niteliklere ayrıca kutsiyet kazandırmak, büyük birer erdemlilikmiş gibi göstermekte yanlıştır, o yüzden!..
O zaman benim gibi düşünen ve düşündüklerini, bildiklerini korkusuzca yazmak isteyen insanlar için, yapılacak bir tek şey vardır belki de o da Mevlana’nın dediği gibi; ‘Herkesin kendi kapısının önünü temizlemesidir!’ Böylece bütün dünya temizlenecektir, buna kalben inanın lütfen!..
Tüm bu yazdıklarım kapsamında ve çerçevesinde bugünkü yazımın başlığındaki gibi bir kez daha soruyorum sizlere ‘Suya sabuna dokunmadan temizlik olur mu? Söyleyin Allah aşkına!..’
Eğer ‘olmaz’ yanıtını veriyorsanız, ki ‘olmaz’ dediğinizi duyar gibiyim o zaman gereken temizliğin yapılabilmesi için ben kendi adıma 'suya sabuna dokunarak' yazabildiğim kadar yazmaya devam edeceğimin bilinmesi istiyorum…
Yorum yapın