Bence öyle inanıyorum ki; siyasetten tutun da medyaya kadar asıl en temel, en başat sorunumuz: Gerçekçi olmamak, olamamaktır, kanısındayım. 31 Mart yerel seçimlerinin hemen ardından üstat Soner Yalçın’ın hem ODA TV’de hem de Sözcü gazetesinde yayımlanan bir yazısında bu konuya yani medyanın gerçekçi olmama, olamama sorununa değindiğini, bu konuya ilişkin görüş ve düşüncelerini, aynı zamanda hissiyatını yazıp anlattığını gördüm, okudum. Ben de büyük ölçüde, önemli oranda üstat Soner Yalçın ile aynı düşünüyorum. O nedenle onun bu konuya dair yazısından alıntılar yaparak bende ‘medyanın gerçekçilik sorununa ilişkin’ bir şeyler anlatmak istiyorum. Elbette anlayana, anlayabilecek kapasitede olanlara…

“Önceki seçimde Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını yazınca hakkımda atılmadık iftira kalmadı” Diyor Soner Yalçın o yazısında. Aynı şey benim de başıma geldi inanır mısınız? Geçen yıl yapılan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinden önce “Balıkesir’de büyük olasılıkla hem Kılıçdaroğlu’nun hem de CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’nın önde çıkabilecektir ama Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin başını çektiği Millet ittifakının ülke genelinde kazanması pek mümkün görünmemektedir” diye yazdığım için başta CHP’li çevreler olmak üzere çok ağır eleştirilere maruz bırakıldım. Şimdi ise onun devamında bu 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarına dair seçim öncesi yazdıklarımdan ötürü yine aynı çevreler ve ‘bazı şapşal troller’ tarafından hakarete varan söylemlere ‘mobbing tarzı uygulamalara’ maruz kalmış durumdayım. Oysa ki benim 31 Mart yerel seçimleri öncesi yazdıklarım öngörü ve tahminlerde bulunmaktan ibaretti. Hem 2023 Mayıs seçimleri hem de bu 31 Mart yerel seçimleri öncesi yaptığım öngörü ve tahminler büyük ölçüde tuttu, isabet sağladı. Örneğin; bu 31 Mart öncesi Ahmet Akın’ın Balıkesir Büyükşehir Belediye başkanlığını, Mesut Akbıyık’ın Karesi Belediye başkanlığını, Hakan Şehirli’nin Altı Eylül Belediye başkanlığını kazanmaları olasılığının epeyce yüksek olduğunu, hatta bu yerel seçimde AK Parti’nin dolayısıyla Erdoğan’ın kaybedebileceğini dahası paramparça olmuş altılı masanın ‘zamanı ve içi geçmiş bileşenlerinin’ her birinin kendi göbeğini kendilerinin kesmek durumda olduğunu ve bu durumunda en çok Cumhuriyet Halk Partisi’ne yarayacağını ve asıl ittifakın sandıkta gerçekleşeceğini öngördüğümü söyleyip yazınca da bilhassa iktidar kanadının ağır biçimde hışmına uğradım ve halen de uğramaya devam ediyorum. Üstelik bu seçim sonrası CHP Balıkesir’de farklı kazanınca bu kez CHP kanadından bazılarının son derece ağır ve alaycı eleştirilerine maruz kaldım, kalmaya da devam ediyorum.

Neyse tüm bunlar bir tarafa her iki seçim sonucunu aşağı yukarı, doğruya yakın öngörebilmekle övünecek hava atacak biri değilim, asla olmadım da 36 yıldır. Benim 36 yıllık meslek birikimim, deneyimimim gereği ve de sonucudur bu. Yani sizin anlayacağınız işimiz, gücümüz, mesleğimiz bu sonuçta…

Seçim süreçlerinde propaganda yaptırmak amacıyla daha ağırını yazayım yandaş yalakalık yaptırmak için önce cebine para sokuşturulan eline kağıt, kalem tutuşturulan, mikrofon uzatılan ekrana çıkarılan bazı şahısları bu gerçekçilik, sahicilik sorununun bir an için dışında tutacak olursak o zaman bir gerçeği sorgulamamız gerekmiyor mu acaba?

Bence sorgulayacağımız şey şudur; Medyamızda yani bizim mahallede üstat Soner Yalçın’ın deyimiyle ‘analitik düşünce’ niye hiç kalmadı, neden tümüyle yok olup gitti?

Demek istediğim şudur aslında; Siyaseti tahlil etme, yani ‘gerçekten okuyabilme sorunumuz’ niçin hat safhaya ulaştı? Bilgi’yi değerlendirme yeteneği olan analitik düşünme, aynı zamanda çözüm odaklıdır: Muhakeme etmek için veri yani bilgi toplama ve bunu analiz etme kabiliyetidir. Bu anlattıklarım kesinlikle doğuştan gelen zeka değildir. Benim kast ettiğim; öngörülü olma becerisi kazanmak, ancak bilincimizi yani okuyabilme becerimizi geliştirmek ile mümkündür. Analitik düşünmek, düşünebilmek bizleri aslında her şeyi bildiğini sanan, duygularına aynı zamanda hırslarına, arzularına egolarına yenik düşen hemen her yerde maalesef karşımıza çıkan, sayıları son dönemde epeyce artış gösteren vasat birilerinden ayırır aslına bakarsanız. Bu anlamda bakıldığında ‘eleştirel düşüncenin temelidir’ aynı zamanda analitik düşünce tarzı. Örneğin; yine tepki çekecek eleştirilere maruz kalacak analiz bir değerlendirmede daha bulunmak istiyorum. Konumuz gerçekçi olamamak ya!..

31 Mart’ta sandıktan çıkan sonuçlarını ‘salt tepki oyları’ şeklinde okumak, açıklamak ne kadar doğrudur? Konuyu böyle açıklamak ne denli gerçekçi olur.

Hiç kuşkusuz ki, 31 Mart’ta elde edilen bireysel anlamdaki başarıları kesinlikle yok sayamayız, saymamalıyız  ama aslında sandığın genel anlamda mesajı iktidara çok açık ve de nettir kanısındayım; Tıpkı Soner Yalçın’ın o yazısında belirttiği gibi; “GEÇİNEMİYORUZ!..”

Şunu anlatmaya çalışıyor çabalıyorum; 31 Mart seçim sonuçlarına bakıldığında Ortada, muhalefetin ve dolayısıyla başka CHP’nin başarısından çok, iktidarın hem genelde hem de yerelde başarısızlığı vardır, bu başarısızlık ortada kabak gibi aleni durmaktadır! O halde ne demek gerekiyor aslında; öncelikle gerek iktidar kanadı gerekse başta CHP olmak üzere muhalefet tarafı şu gerçekle yüzleşmek zorundadır; Farklı bakış açılarıyla bu sütunlarda defalarca yazıp anlattım; Bu seçimin mağlubu AK Parti ve dolayısıyla Erdoğan’dır galibi ise Cumhuriyet Halk Partisi ve bu partinin kazanan adaylarıdır ama asıl mağlup olan ekonomik düzendir, bu durumda galip olanda bu düzenin değişmesini, refaha ermek, erişmek isteyen geçim sıkıntısından kurtulma umutlarının yeşermesini isteyen seçmendir yani bu yıllardır çile çeken halk yığınlarıdır, yani gençler, emekliler, hülasa herkestir!..

O nedenle umuyor ve diliyorum ki; başta CHP olmak üzere muhalefet kanadı, bir yapay zafer sarhoşluğu içinde gereksiz ve fazla uzun tutulmuş bir atalet duygusu, ruh haliyle önümüzdeki süreçte mevcut ekonomik krizin üstüne bir de siyasal beceriksizliklerle dolu yeni bir kriz yükü çıkarmaz!..

Ve Umarım ki; merkezi iktidar ile yerel iktidar arasında en kısa süreçte sağlanmasını beklediğim ‘UZLAŞMA’ ile gelebilecek daha büyük sorunlar gelmeden mevcut sorunların altından kalkmaya yönelik adımlar atılır. Dolayısıyla 31 Mart’ta halkın gösterdiği ‘demokratik olgunluk’ sürdürülür.

Sözün özü; Üstat Soner Yalçın’ın söz konusu o yazısında ve benim bugünkü yazımda sıkça biçimde dile getirdiğim gibi; Doğru, gerçekçi, akla uygun ve yerinde kararlar alma yeteneğine başta bizim mahalle sakinlerinin yani medyamızın, yerelde ve genelde tümüyle bütünüyle siyaset kurumunun akla ve mantığa dayalı gerçekleri okuyabilmeye çok ama pek çok ihtiyacımız vardır. Yani, kast ettiğim analitik düşünceye!..