Dün bu sütunlarda yayımlanan “BALIKESİR’İN ANATOMİSİ” başlıklı yazımın sonunda da belirttiğim gibi; Balıkesir’in anatomisini çıkarayım derken Balıkesir’in fizyonomisini hatta psikolojik analizini, kirli siyaset oyunları ve komplolarla epeyce çürütülen siyasal/ sosyal genetiğinin genel bir değerlendirmesini yapmaya çalıştım. Elbette bu konuya ilişkin anlatacaklarım, yazıp anlatacaklarım bu kadarla kalmayacaktır. Belki yarın belki de öbür gün Balıkesir’e dair bu ‘ANATOMİK’ değerlendirmeleri sürdüreceğim ama bugünlük bu kadar yeter sanırım!” Demiştim. Elbette sözünü ettiğim bu ‘ANATOMİK’ değerlendirmeler sosyolojik boyutta ve de gayet ‘İRONİK’ biçimde olacaktır!..

‘Sosyolojik boyutta’ dedim ya, işte oradan devam edelim dilerseniz…

Şöyle bir yetmiş dört sene geriye gidersek yani 1950’den beri, bir başka deyişle Demokrat Parti’nin iktidara gelişinden bu yana Balıkesir’in ‘siyasal dokusu/ seçmen tercihi’ hep muhafazakar merkez sağ partilerden yana olmuş, bu yönde söylem ve eylemdeki partilerin milletvekili ve belediye başkan adaylarına Balıkesirli seçmen oy vermiş, başa getirmiştir. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi’nden sonraki süreçte de bu durum büyük ölçüde değişmemiş, yine aynı devran sürmüştür. Bunun en belirgin örneği 1965 genel seçimlerinde gerçekleşmiş, Demokrat Parti’nin devamı olduğu iddiasındaki Adalet Partisi gerek ülke genelinde gerekse Balıkesir yerelinde büyük bir başarı elde etmiştir. Buna karşılık Cumhuriyet Halk Partisi ise ‘ORTANIN SOLU’ ilkesini benimseyip bu yönde siyaset anlayışını savunmaya başlamasına rağmen ülke genelinde olduğu kadar ‘Balıkesirli seçmen nezdinde’ önemli ölçüde bir karşılık bulamamıştır. Bu durum 1972’de Bülent Ecevit’in CHP Genel Başkanlığına seçilmesi ve 1974’de Necmettin Erbakan’ın MSP’si yani Milli Selamet Partisi ile ortaklaşa kurulan koalisyon hükümetinde ‘Başbakan’ olması hemen ardından yaşanan ‘Kıbrıs Barış Harekatı’nın etkisiyle özellikle ‘değişim ve gelişim isteyen genç seçmen’ üzerinde yaratılan ‘KARAOĞLAN EFSANESİ’ ve ‘Demokratik Sol’ söyleme dayalı siyaset anlayışıyla tüm yurtta olduğu gibi Balıkesir’de de büyük bir heyecana sebep olmuş, siyasal ve sosyal anlamda coşku yaratmıştır. Bunun en belirgin örneği tek başına iktidara gelemese de 1977 Genel seçimlerinde CHP’nin yüzde 42 düzeyinde oy almasına karşılık Balıkesir’de bu oran il genelinde yüzde 45’ler 46’lar düzeyinde olmuştur. Ancak bu avantajlı durum, CHP tarafından ‘Balıkesirli seçmen tercihleri bakımından’ sürdürülememiş ve de araya ‘12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ girmiştir. Darbe koşullarında dayatmayla kabul gören 1982 Anayasası’nın ve yeni siyasi partiler kanununun yürürlüğe girmesi sonrasında gerçekleştirilen 6 Kasım 1983 milletvekili genel seçimleri ve Turgut Özal’ın liderliğinde yeni kurulan Anavatan Partisi’nin tek başına iktidara gelişi Balıkesirli seçmenin tercihlerini değiştirmesinde pek etken olmamıştır. 1983 seçimlerinde Balıkesir’de kapatılan CHP’nin yerine kurulduğu söylenen Necdet Calp’in genel başkanlık koltuğunda oturduğu ‘Halkçı Parti’ asgaride de olsa Balıkesir’deki oy oranını en az yüzde 45’ler hatta 50’lere varan düzeyde kaybetmiş, 60’lı, 70’li yıllarda CHP’ye oy veren Balıkesir’deki seçmen kitlesi değişim ve gelişim vaat eden Turgut Özal’ın ANAP’ını tercih etmiştir. ‘Cuntacı generaller’ tarafından izin ve icazetle kurulan Halkçı Parti ise daha sonra Erdal İnönü’nün liderliğindeki SODEP ile birleşerek SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) adıyla siyaset serüvenine devam etmiştir. Ancak bu ‘merkez sol siyaset etkisi’ SHP ile Balıkesir’in seçmeni üzerinde çok fazla bir oranda heyecan ve coşku yaratmamış, 1987 ve 1991 seçimlerinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Balıkesir’de oransal olarak bakıldığında 1980 öncesi gücüne dahi erişmekten uzak kalmıştır. 90’lı yıllarda ise Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki REFAH Partisi’nin yükselişi Balıkesir’e pekte önemli ölçüde yansımamış, ‘merkez sağ seçmen’ geleneksel yapısına uygun olarak dönemin ‘yükselen ve parlayan yıldızı’ olarak gördüğü ve de iktidarın büyük ortağı olduğu için Doğruyol Partisi’ne ağırlıklı olarak oy vermeyi sürdürmüştür. Merkez Sol’da ise Ecevit’in DSP’si; Erdal İnönü liderliğindeki SHP’nin İnönü’nün parti genel başkanlığını ve siyaseti bırakması sonrasında bu kez 12 Eylül cuntasının kapattığı ve 1994’de yeniden açılan CHP ile birleşmesine rağmen ve de üstelik DYP’nin iktidar ortağı olmasına rağmen seçmen nezdinde uğradığı erozyon nedeniyle erime sürecine girmiş, sonuçta 1995 genel seçimlerinde yüzde 10 ülke barajını ancak geçebilmiştir. Birleşme sonrasında CHP’nin başına geçen Deniz Baykal, Cumhuriyet Halk Partisi’ni daha da kitleselleştirerek eski gücüne ve kudretine kavuşturmaya yönelik hamleler yapması gerekirken CHP’yi ‘toplumun yaşadığı acı gerçeklerden uzak entelektüel elitlerin’ amiyane tabirle ‘bir avuç tuzu kuruların’ partisi yapmaya, o sıralar tüm dünyada esen ‘liberal siyaset’ rüzgarlarının etkisine sokmaya yönelik hamleler yapma gayreti içine girdi ve ‘TAŞRA’ diye nitelendirilen Balıkesir gibi yerlerde seçmen bazında Halkçı Ecevit’in DSP’sinin yarısı kadar bile kabul görmedi ve nihayetinde 1999 genel seçimlerinde yüzde 10’luk ülke barajını geçemeyerek ilk kez parlamento dışı kaldı. Ülkede bu siyasal gelişmeler yaşanırken terörist başı Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp getirilişinin etkisiyle Ecevit’in DSP’si yükselişini sürdürerek 1999 seçimlerinde ‘Merkez Sol’un birinci partisi olmayı başardı ve o günün Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP’si ve Mesut Yılmaz’ın liderliğindeki Anavatan Partisi ile ‘üçlü koalisyon hükümeti’ kurdu, Bülent Ecevit ise siyaset yaşamı boyunca beşinci kez ‘Başbakanlık’ koltuğuna oturmayı başardı. Bu durumun Balıkesir siyasetine ve Balıkesir seçmenine yansıması ise şöyle oldu;

Genel ve yerel seçimlerin aynı gün yapıldığı 1999 yılının Mart’ında sandık başına giden Balıkesir’deki seçmen ‘CHP yerine DSP’ye’ ağırlıklı olarak oy verirken ‘Merkez Sağ’ eğilimindeki seçmen ise il genelinde yüzde 65-70 oranında Doğruyol Partisi’ni yüzde 30-35 oranında ise Anavatan Partisi ile kapatılan Refah Partisi yerine kurulan Fazilet Partisi’ni tercih etti. 1999 seçimlerinde baraj altında kalarak parlamento dışı kalan CHP’de Deniz Baykal genel başkanlık görevinden istifa ederek kenara çekilirken ‘geçiş döneminde’ genel başkanlık görevine partinin emektarlarından Altan Öymen getirildi ama bu geçiş dönemi süreci pek fazla uzun sürmedi ve 2002’deki erken genel seçimlerinin hemen öncesinde Deniz Baykal, olağanüstü toplanan Kurultay’da yeniden genel başkanlığa seçilmeyi başardı.

Dilerseniz bundan sonraki süreci yarın için kaleme alacağım yazımda anlatayım…