SOSYAL DEVLET ANLAYIŞIMIZ
Sosyal devlet vatandaşlarının huzur içinde yaşamasını sorumluluk kabul eden devlet kavramı olup, devletin vatandaşlarının iktisadi ve sosyal ihtiyaçlarının korunması ve teşvik edilmesi ilkesidir. Müdahaleci, düzenleyici, yeniden dağıtıcı, girişimci ve bireylere hak ve özgürlüklerin sağlanması bakımından pozitif bir devlet anlayışıdır.
Ülkemiz maalesef bir türlü sosyal devlet olamadı. Saraylarımız, hızlı trenlerimiz, metrolarımız, otobanlarımız, havaalanlarımız oldu ama bir türlü sosyal devlet olamadık. Özgürlüklerimiz, haklarımız ve sosyal devlet yönleriyle Avrupayla ülkemizi kıyaslarız. Alman Anayasası’nın 20. maddesi şöyle der: Almanya demokratik ve sosyal bir federal devlettir. Buradaki sosyal vurgusu dikkatinizi çekti mi? Hollanda da sosyal geçim yardımı ödeneği, aylık 1.437.25 Euro’dur. Danimarka’da insanların hayat güvencesi vardır. Parasız kalma, çocuğuna bakamama gibi bir derdi yoktur. Yaşlanınca beni kim bakacak, işsiz kalınca evimi nasıl geçindireceğim derdi de yoktur.
Seçimden seçime kömür, erzak dağıtmakla, süper marketler pahalı diye kooperatif market açmakla, yetmedi tanzim çadırları kurmakla, her hangi bir köye su ve elektrik getirmekle ülkeyi sosyal devlet yaptıklarını sananlar sadece halkı değil, kendilerini de aldatıyorlar. Sosyal devlet olmak, halkına yaşam güvencesi vermektir. İşsizlere iş temin etmektir. Yaşlılara bakmaktır, engellilere ve fakirlere insanca yaşam şansı tanımaktır. Ücret ödemeden sağlık ve eğitim haklarından yararlanmak gibi hakları yaratmaktır.
Sosyal haklar, demokrasiye, insana saygısı olan hükümetler tarafından tanınır.
Sosyal devlet siyasetçinin dürüst ve adaletli olmasını, halkını düşünmesini gerektirir. Ötekileştirmeden, dil, din ve ırk ayrımı yapmadan tüm halkı kucaklamaktır. Sünni-Alevi ayrımı yapmadan, Camiye gidene de Kiliseye gidene de saygı duymaktır. Türk-Kürt ayrımı yapmadan Laz’da benim Çerkes’de benim demelidir. Ayrımcılık olmadığı zaman halk da aldığının karşılığını verir ve ülkesinin kalkınması için gayret gösterir.
Halk siyasetçiye güvenince siyasetçi de halkına güvenir. Halkın güvenini kazanmış siyasetçilerin etrafında koruma ordusuna da ihtiyacları olmaz. Siyasetin ana teması halkın gönlünde taht kurabilmektir. Halkına güven verebilmektir. Kendi tarafında olmayan kendisi gibi düşünmeyen insanlara hakaretler kötü söylemler söylememelidir. Ne demiş Mevlana: “Bir gönül yapmak gelmiyorsa elinden, bari bir gönül yıkılmasın dilinden.”
Sağlıcakla…
Gazete Damgadan alıntıdır.
Yorum yapın