Aslına bakarsanız, ben hep bu mevsimde hüzünlenirim ama…
Zaten hazan mevsimi denilen sonbahar hüzünlü bir mevsimdir. Çoğu insanın içinde kimi zaman ve de bazen bir türlü anlamlandırılamayan bir burukluk yaratır. Ama dedik ya sözlerimiz başında. Ama’sı şu; hüzün de karamsarlıkta hatta burukluk da bana uygun değil, yakışmaz da...
O zaman öncelikle şu ‘AMA’ dan neyi, neden kast ediyorum, hemen sizlere açıklayayım da sonra anlatmaya devam ederiz. Efendim, Ekim ayı benim için aslında bir başka açıdan da olsa önemlidir, önem arz etmektedir. Çünkü 22 Ekim 1966’da dünyaya gelmişim. 24 Ekim 1988’de ise halen sürdürdüğüm gazetecilik mesleğine başlangıç yaptığım tarihtir. Yani sonbahar mevsiminin en hüzünlü, kasvetli, buruk ve karamsar ayı olan Ekim ayı benim için biraz önce ifade ettiğim gibi kişisel özelimde bambaşka anlam ve önem taşımaktadır. Dolayısıyla bu yazımda neyi, nasıl anlatacağımı, nasıl anlamlandırıp sizlerle nasıl paylaşacağımı doğrusu bilemiyorum, kestiremiyorum!..
Konuyu salt mevsimsel ve de ruhsal açıdan psikolojik analiz kapsamında ele alırsak öncelikle aklıma geliveren kelimelerden oluşan cümleler şunlar olur herhalde: Sonbahar geldi, gidecek, ardından kış gelecek, sonra ilkbahar ve yaz. ‘Bu kadar mı?’ Diyeceksiniz doğal olarak elbette…
‘Bu ne yahu?’ da diyebilirsiniz, hatta daha da ileri gidip; ‘Saçmalık bunlar!’ Yakıştırmasında da bulunabilirsiniz. ‘Yahu kardeşim dört mevsimin art arda geldiğini bu dünyada geri zekalılar hariç bilmeyen mi var?’
Ama sonbahar ve de sonbaharın bence en önemli ayı ‘EKİM’ ayı böyledir işte!.. Adamı bazen şaşırtır, bazen hüzünlendirir, bazen heyecanlandırır, bazen de tıpkı bende olduğu gibi karmakarışık, tarif edilemez biçimde duygular içinde bırakır. O zaman da böyle şimdi benim yaptığım gibi ‘abuk/subuk’ şeyler yazarsınız. Şimdi diyebilirsiniz ki: “Yahu herkes mi her sonbahar geldiğinde, hele aylardan Ekim ise ‘abuk/subuk’ mu yazıyor?” Elbette hayır!..
Yahu kardeşim ben bu seferlik sadece kendimden söz ediyorum. Dolayısıyla benim ne sonbahar ile ne de genel olarak mevsimlerle bir alıp veremediği yok! Ben böyleyim işte sonbahar geldiğinde böyle oluyorum hele aylardan Ekim ise bana hem negatif hem de pozitif anlamda dokunuyor galiba!..
Bu duruma da kimsenin ters anlamda bir sözü olmamalı. Bu yazdıklarımı da beğenmeyen okumasın o zaman! Daha ne diyeyim yahu…
Tamam mı, yeter mi? Bu kadar izahat!..
‘Bazen bir kişi, tüm dünyayı değiştirebilir.’ Demiş düşünürün biri. Benim buna en yakın verebilecek örneğim; Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk sadece kendi ülkesini değiştirmekle kalmamış dünyadaki pek çok ezilmiş millete ve ülkeye rehber ve örnek olmuştur. O bir kişidir ama kurduğu ekip sağlam, dürüst, dirayetli arkadaşlarından oluşmuştur. Hepsi ona inanan, güvenen insanlardı. O sarsılmaz bir inancın adamıydı. Atatürk’e sadece ülkesini sömürgecilerden kurtarmak yetmiyordu. Her şeyi değiştirmek, değiştirirken de geliştirmek istiyordu. Atatürk o kadar inançlıydı ki düşündüklerinin tasarladıklarının tümünü olmasa da büyük bölümünü gerçekleştirdi. Bir toplumu ümmetten millete geçirmeyi başardı. Elbette O’na güvenenlerle inananlarla birlikte. O yüzden o söz çok doğru bir sözdür; ‘Bazen bir kişi tüm dünyayı değiştirebilir. ‘
Geçenlerde İnternet’te gezinirken okudum; Konfüçyüs savaş meydanına girmiş, yerde 20 bin ceset, yanındakine sormuş: “Bu ne?” demiş. Yanındaki “Savaşta birbirlerini öldürdüler efendim.” Yanıtını vermiş. Konfüçyüs: “Yazık biraz daha bekleselerdi kendilerinden öleceklerdi.”
Son olarak şunları da söyleyeyim de asıl anlatmak istediğimi belki anlatabilirim; “Herhangi bir ki, bir diğer kişinin aynı konudaki düşüncelerinin kendininkilerden farklı olduğunu öğrendiğinde, ilk yaptığı hatasını bulmak için kendi düşüncesini gözden geçirmek istemez çoğu zaman, belki de her zaman. O herhangi bir kişi hatanın karşı tarafın düşüncesinde olduğunu varsayar, düşünür!..” Eğer yanılmıyorsam Avusturyalı düşünür Schopenhauer böyle demiş bir zamanlar. O yüzden ben daima kendime ‘ÖNCE BEN’ dememeyi çoktan öğreteli epeyce zaman oldu!..
Yorum yapın