Bu sütunlarda birkaç hafta önce, hatta daha dün yayımlanan benzer konu ve içerikli yazılarımı okuyan saygıdeğer bir okurum, sosyal medya üzerinden bana şu soruyu yöneltmiş; " yazılarınızın tamamını dikkatle okuyorum ve anlayacağımı anladım ama lütfen şu ‘siyasette popülizm’ meselesini biraz daha açıp daha ayrıntılı lütfen anlatır mısın?" Bunun üzerine ben de 'ya sabır!' çekmeme, biraz bozulmama rağmen ancak hiç üşenmeden 'siyasette popülizm meselesi' hakkında geçtiğimiz yıllarda kaleme aldığım konuya ilişkin bir yazımdan kısa alıntılar yaparak biraz sonra okuyacağınız şu yazımı kaleme aldım;
‘Siyasette Popülizm meselesi’ gerçekten önemlidir. Günümüzde ‘Popülist siyaset’ siyasetçiye seçim kazandıran en önemli argümandır. Peki, ‘Argüman’ ne demektir? 'Argüman' karmaşık analizde bir fonksiyon anlamına gelmektedir. Bu durum teknik olarak şöyle açıklanabilir;
Örneğin; ‘Z’ düzleminde pozitif reel eksenle karmaşık sayının bulunduğu noktayı merkeze bağlayan doğru arasındaki açıya ‘Argüman’ denmektedir. Siyasette popülizm aslında ‘politik iktisat’ kavramlarından biridir ve bence en önemlisidir…
Düne kadar popülist siyaset dendiğinde geçerli olan, bir başka deyişle revaçta olan ve tercih edilen siyaset popülizmi ‘Sol Popülizm’ üzerineydi. Çünkü ‘Sol Popülizm’ kaynak olarak çok zengin değerler içeriyordu; ‘Özgürlükler, insan hakları, eşitlik ve adalet, hakça bölüşüm ve paylaşım, sosyal eşitlik gibi kavramlar’ sol siyaset popülizminin ana unsurları, vazgeçilmez söylem, vaat ve sloganlarıydı…
Siyasal tarihimizde çok gerilere gitmeye gerek yoktur. Lütfen anımsayınız; Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi, 2001’de kurulduğunda 2002’de tek başına iktidara geldiğinde popülist siyaset rüzgarlarının acaba hangi tarafındaydı?
Radikal siyasal İslamcılığı mı, Osmanlıcılık kisvesi altında Neo-Faşist siyaseti mi, Küreselleşen Dünya düzeni yerine Milli iktisat modelini mi savunuyordu?
Elbette hayır!..
Erdoğan ve onun AKP’si 2001’de siyaset meydanına çıktığında, 2002’de tek başına iktidara geldiğinde ‘küresel dünya düzenine entegre olmayı, Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefiyle özgürlüklerin, yargı bağımsızlığının en üst düzeyde eksiksiz olacağı çağdaş demokrasiyi, insan hakları ihlallerinin olmadığı, inanç özgürlüğünün batılı normlarda var olduğu, eşitlik ve adaletle hakça bölüşüm ve paylaşımın sağlandığı bir Türkiye hedefinin peşindeydi’ elbette ki!..
Erdoğan ve onun AKP’sini 2000’li yılların başında iktidara getiren popülist siyaset argümanı, sol siyaset popülizmiydi. Başka bir şey değildi!..
Ama bugün itibarıyla siyasette popülizm dendiğinde artık sol siyaset argümanlarının hüküm sürdüğü, egemen göründüğü ‘sol siyaset popülizmi’ geçerliliğini yitirmiş, adeta çöpe atılmıştır!..
Sadece Türkiye’de değil Avrupa’da ve hatta dünya üzerindeki birçok ülkede artık ‘siyasette Popülizm’ dendiğinde gerçekli olan kavram ‘Sağ popülizm’ olmuştur. Neden mi? Hemen açıklamaya çalışayım; ‘Sağ Popülizm’ kavramı, özellikle kapitalizmin küresel krizi ile birlikte baş gösteren iktisadi durgunluğa ve hatta ekonomik anlamdaki çöküşlere paralel olarak demokratik kurumlarda da meydana gelmeye başlayan çöküntülere, artan siyasal gerginlik ve şiddetle birlikte ortaya çıkan çatışmalara, hala küreselleşmenin refah dolu nimetlerinden eşit olarak bir türlü yararlanamayan dışlanmış kesimlerin marjinal unsurlarına, her geçen gün daha da yoksullaşan kitlelerin özlemlerine istenilen ölçüde yanıt verilemeyişi ‘sağ popülizm’ rüzgarlarının siyasette hüküm sürmeye başlamasına neden olmuştur. Örnek vererek anımsatmak gerekirse; ABD ve Avrupa’da 1920’lerin sonları ve 1930’lardaki gibi yeniden yükselişe geçen ‘MİLLİYETÇİLİK’ ve onun uzantısı ırkçılık, bugün Fransa’da Le Pen, ABD’de Trump ile kendini göstermektedir. İngiltere, Brexit ile Avrupa Birliği’nden kurtulmayı amaçlamıştır. Aynı biçimde Hollanda ve İtalya’da AB’den çıkmanın yollarını aramaktadır. Böylesi durumlar ‘Siyasette Popülizm’ rüzgarlarının artık ‘Sağ Popülist’ siyaset kulvarında koştuğunun en belirgin kanıtı değil midir?
Elbette öyledir!..
Peki, buraya kadar dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştığım söz konusu dönüşümü izah etmek amacıyla artık yaygın biçimde herkes tarafından kullanılan ve önüne ‘SAĞ’ veya ‘YENİ’ sıfatları eklenerek güncellenmeye çalışılan bu ‘POPÜLİZM’ sözcüğü gerçekte ne denli ve ne derece anlamlıdır, hiç düşündünüz mü?
Bu sorunun yanıtını kapsamlı olarak ve de tekrardan aramaya başlamadan önce ‘POPÜLİZM’ kavramının tarihsel süreç içerisindeki geleneksel unsurlarına bakmak ve anımsamak gerekmektedir. Bunun için ‘İnternet’ üzerinden yaptığım araştırmalarda derlediğim bilgileri, belleğimde saklı kalmış bilgilerle birlikte harmanlayıp sizlere durumun daha iyi anlaşılabilmesi ve dolayısıyla kavranabilmesi amacıyla ‘Popülizm ve siyasette yükselişe geçen sağ popülizm’ üzerine hazırladığım kapsamlı bir analizleri o yüzden geçtiğimiz aylarda birkaç yazımda iki, üç süreyle sizlerle paylaşmıştım, anımsayacaksınız. Umarım, bugün yazdıklarımı okuduktan sonra söz konusu o yazılarımı paylaşarak, bu sütunlarda hangi amaçla neyi anlatmak istediğimi anlamış ve kavranmış durumda olmalısınız! Çünkü benim bundan sonra bırakın üç yazı daha üç satır dahi olsa yazacak halim kalmadı. Lütfen anlayın artık!..
Yorum yapın