Hemen anımsayacaksınız umarım dün bu sütunlarda yayımlanan yazımda 1991 milletvekili genel seçimlerinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin Erdal İnönü’nün genel başkanlığındaki SHP’nin ya da bir başka deyişle bugünün CHP'sinin ülke genelinde ve de özellikle Balıkesir'de aldığı ağır yenilginin nedenlerine ilişkin tespitlerimi anlatmaya başlamıştım. Lafı daha uzatmadan hemen dün kaldığım yerden hemen anlatmaya başlıyorum;
1991 milletvekili genel seçimlerinde SHP'nin yani bugünün CHP'sinin ağır bir hezimete uğramasının bence birinci hatta başlıca sebebi; ülke genelinde olduğu gibi SHP'nin o dönemdeki genel başkanı Erdal İnönü'nün yapılan tüm itirazlara rağmen SHP listelerinden Kürt kökenli bazı siyasetçi isimleri milletvekili adayı göstermesi ve dolayısıyla onların milletvekili seçilmelerini sağlamak isteğinde olmasıydı. Merhum Erdal İnönü öyle sanıyorum ki bu durumu, bu yaptığı siyasi öngörü hamlesini ülkenin batısındaki seçmenine, hatta kendi parti tabanına bir türlü anlatamadı. O günlerde tırmanış gösteren bölücü terör eylemleri ve batı Anadolu’daki kentlere, kasabalara, köylere gelen şehit cenazeleri SHP'nin 1991 seçimlerinde hem ülke genelinde hem de Balıkesir'de büyük oranda oy kaybetmesine yol açtı. 1991'de SHP'nin Balıkesir'de oy kaybetmesine ve bir milletvekili dahi çıkaramamasına yol açan ikinci ana sebep ise o zamanlar Balıkesir'in birinci ve ikinci seçim bölgelerinde yarışan milletvekili aday listelerindeki isimlerin yanlış tercihler oluşturulmuş olmasıydı bence de ve kimi kanaatlere göre de...
Ancak burada dikkat edilmesi ve asla göz ardı edilmemesi gereken bir başka husus daha vardır düşüncesindeyim. Aradan geçen yaklaşık 34 yıl sonra bugün dahi benim o zamanki SHP milletvekili aday listelerindeki isimlerin yanlış tercihlerden oluştuğu yönündeki düşüncem hatta tespitim tamamen kişisel görüşümdür ve de gerçeğe en yakın görüştür, kanısındayım. Tam 34 yıl önce de yani o günlerde de ben tıpkı bugünkü gibi böyle düşünüyordum. Şöyle ki;
1991 yılının siyasal ortam koşullarında gayet demokratik biçimde yargıç denetiminde yapılan ön seçimle belirlenen SHP'nin milletvekili aday listelerindeki isimlerden biri hariç diğerlerini kamuoyu yani seçmenin geneli hatta SHP’nin yerel örgüt tabanı dahi hiç tanımıyordu. Biri hariç dedim o isim 1987'de milletvekili seçilen avukat Önder Kırlı'ydı. Önder Kırlı, 1970'li yıllarda da CHP'de il ve ilçe yönetimlerinde görev yapmış, 1980 darbesi sonrası süreçte CHP'nin kapatılmasının ardından SODEP'in yani Sosyal Demokrasi Partisi’nin Balıkesir'de kurucuları arasında yer almış ve daha sonra Halkçı Parti ile SODEP'in birleşmesinden oluşan SHP'de Sosyal Demokrat Halkçı Parti’ de önemli isimler arasında yer alıyordu. Balıkesirliler bir hukukçu yani avukat olarak da ve de bir siyasetçi olarak da bir insan olarak da o Önder Kırlı'yı tanıyordu ama Önder Kırlı, 1991 genel seçimleri öncesi yapılan önseçimde milletvekili aday listesinin ancak üçüncü sırasında kendine yer bulabilmişti. Çünkü o dönemde SHP delege olanlar türlü sebep ve gerekçeler öyle istemiş tercihlerini böyle yapmıştı!..
O günlerin SHP delegesi, memleketi Balıkesir'de dört beş ayda bir gelen geldiğinde de Balıkesir'in cadde ve sokaklarında dolaşacağı, bir bakıma hemşerileri ile hasret gidereceği yerde partisi SHP'nin delegasyonunda yer alan isimlerle buluşup onların gönlünü hoş tutmaya tercih ettiği rivayet edilen Profesör Doktor Yılmaz Özbay'ı aday listesinin birinci sırasına yerleştirivermişlerdi.
İşte o Yılmaz Özbay'ı o zamanlar Balıkesir kamuoyu yani taraflı ve tarafsız seçmeni pek değil hiç tanımıyordu. Üstelik o Yılmaz Özbay, 1991 genel seçimleri öncesinde seçim kampanyasını başlattığı doğup büyüdüğü köy olan Türkali'de ve daha sonra dolaştığı tüm kasaba ve köylerde yaptığı propaganda konuşmalarında "benim halkım!" şeklinde bir ifadeyi sıkça kullanıyordu. O zamanlar genç bir gazeteci olarak Yılmaz Özbay'ın pek çok seçim gezisinde onun kişisel ısrarlı davetleri nedeniyle bizzat bulunduğum için bugün burada o gözlemimi açıkça ifade etmekte kesinlik herhangi bir beis veya sakınca görmüyorum. O Yılmaz Özbay'ın 'benim halkım' sözünün aslında ‘siyaseten ne anlama geldiğini veya gelebileceğini’ o zamanlar çalıştığım gazetenin patronu olan büyük ustamız Ekrem Balıbek'e sormuş ve ondan şu yanıtı almıştım; "Yılmaz Özbay, ‘benim halkım’ derken kanımca aslında toplumda kutuplaşmaya yönelik sakınca yaratma olasılığı yüksek olan bir dil kullanıyor. O sözle Alevi inançlı yurttaşlarımızı kast ediyor. Ona sen öyle dersen alevi olmayanlardan nasıl oy alacaksın, diye sormak lazım. Ön seçimler öncesi de önseçim sırasında da Yılmaz Özbay delegelerin Alevi kökenli olanlarını bir şekilde etkiledi ve onların oylarıyla aday listesinin birinci sırasına yerleşmeyi başardı, düşüncesindeyim. Aslına bakarsan bu kafayla seçim kazanılmaz ya! Bakalım göreceğiz. Haydi hayırlısı!"
Merhum Ekrem Balıbek ustamız, benim her fırsatta 'meslekteki babam' diyerek saygı ve rahmetle andığım hem deneyimli usta bir gazeteci hem de o zamanlar pek aktif olmasa da birikimli, deneyimli bir siyasetçi ve de yılların CHP'lisi olarak Yılmaz Özbay hakkında 1991 yılında benim o soruma karşılık bu tespitte bulunmuş, seçim sonuçlarına dair endişelerini böyle dile getirmişti.
1991 milletvekili genel seçimleri Ekrem Balıbek ustanın bu tespit ve endişelerini dile getirmesinden tam on dokuz gün sonra gerçekleştirildi ve onun dile getirdiği endişelerinin haklı çıktığı biçimde sonuçlandı, aradan yıllar geçmesine karşın ben aynı düşüncedeyim hala…
Bir başka deyişle ifade etmek gerekirse Sosyal Demokrat Halkçı Parti kaba tabirle ‘tüm Türkiye'de olduğu gibi Balıkesir'de de çuvallamış büyük bir hezimete uğramıştı’ bundan 34 yıl önce… İ
İşte şimdi öyle sanıyorum ki; 'zurnanın zart veya zurt dediği yere geldik' ama köşemde bugünlük yerimde bitti sayılır. Sanırım bir başka konu araya girmez ise yarın veya öbür gün kaldığımız yerden devam edeceğiz anlaşılan..
Yorum yapın