ŞEYTAN ÇEŞME BAŞINDA NANİK YAPINCA

 Bugünkü yazımın başlığını yazımın içeriğiyle bütünsellik arz etmesi amacıyla böyle attım. Genellikle bu tür yazılarımda ibretlik, kıssadan hisse kapılacak, fıkra ve kısa öykülere yer veriyorum. Bugün yine zaruret hasıl olduğunu düşündüğümden dolayı son günlerde bu sütunlarda yayımlanan bazı yazılarımda ifade etmeye çalıştıklarımla büyük ölçüde örtüşen, ibretlik ve de kıssadan hisselik kısa bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bazıları için masal denilebilecek, ama kıssadan hisse kapılacak, manidar karşılanacak bu kısa öyküyü, şimdi keyifle, ancak dikkatle okumanızı öneriyorum; 

“Masal bu ya, köyün birinde çok akıllı, namuslu bir adam yaşarmış. Adam, o kadar iyi bir insanmış ki, şeytan bile yıllardır çok uğraşmasına rağmen yoldan çıkaramamış o adamı. Şeytan, bir gün çok sinirlenmiş, ‘Şuna öyle bir oyun edeyim ki, benim şeytanlığımı, nasıl ve ne kadar kötülük yapabileceğimi anlasın!’ demiş ve kolları sıvamış hemen. Köyde su içmek için kullanılan büyük bir çeşme varmış. Şeytan girmiş çeşmenin içine başlamış adamı beklemeye. ‘Adamcağız’ her gün camiye giderken, o çeşmeye uğrayıp abdest alıyormuş. O günde gelmiş çeşmenin başına açmış musluğu, şeytan ‘merkep’ şeklinde, çıkarmış başını koca kulaklarıyla ‘nanik’ yapıyormuş. Adamcağız, bağırmaya başlamış ‘çeşmede merkep var’ diye. Bütün köylü başına toplanmış, bakmışlar, bir şey görememişler. Şeytan onlara görünmüyormuş. Olay bir iki defa daha tekrarlanınca adamı, delirdi diye ‘Akıl Hastanesine’ kaldırmışlar. Akıl Hastanesindeki doktorlar, bir zaman geçtikten sonra, ‘iyi olmuş mudur?’ diye adamı götürmüşler, köyündeki çeşmenin başına. Şeytan yine orada, merkep kılığında, nanik yapıyormuş. Adamcağız dürüst biri ya, ‘vallahi billahi merkep orada, nanik yapıyor’ deyince, doktorlarda, ‘henüz iyileşmedi’ diye, adamı tekrar hastaneye götürmüşler. Aradan yıllar geçmiş, adamcağız bakmış, ömrü akıl hastanesinde geçecek, bu arada köyde ‘olmadık olaylar’ oluyormuş, çıkmış doktorların karşısına ‘ben iyileştim, bırakın beni köyüme döneyim.’ demiş. Yine getirmişler, çeşmenin başına, açmışlar musluğu, onlar görmüyor, ama şeytan kahkahalarla merkep kılığında nanik yapıyormuş, adama. Ama adam, bu kez, ‘yok, hiçbir şey görmüyorum’ demiş ve eklemiş, ‘siz haklısınız, hiç muslukta merkep olur mu, bana nanik yapar mı?’ deyince, doktorlar, adamın iyileştiğine kanaat getirmişler ve onu serbest bırakmışlar. Şeytan, sinirlenmiş biçimde, ‘nasıl beni inkar edersin!’ diye bağırırken, adam, arkasına dönmüş, gülmüş şeytana ve şöyle demiş. ‘Sen, oradasın. Merkep kılığında bana nanik yapıyorsun. Bu gerçeği ikimizde biliyoruz, ama doğruyu söylersem, bana deli diyorlar. Onların istediğini söylersem de akıllı. Bu yalancı dünya böyle, hadi bana eyvallah.’ deyip, yürüyüp uzaklaşmış, çeşmenin başından. Köylüler ve o adamın ailesi alkışlarla, büyük sevinçle karşılamışlar ‘sonunda akıllandı’ diye adamı..”

Şimdi, elbette bu kısa ibretlik, anlayanın kıssadan hisse kapacağı öyküyü durduk yere anlatmadım. Yazılarımı günü gününe takip edenler bilirler. Yazılarımın çoğunu ima yoluyla dolaylı anlatım, ironi kokan yaklaşımlarla kaleme alıyor ve sizlere aktarıyorum. Bu yöntemle yazmamın sebebi, yukarıda okuduğunuz kısa öykünün kahramanı, yani ‘şeytanın merkep kılığına bürünerek nanik yaptığı gören adamın durumuna düşmek istemediğimden kaynaklanmaktadır.’ Çünkü akıl tutulmasının aymazlık halini yoğun biçimde yaşayan toplumumuz gördüğüne değil, duyduğuna inanır duruma gelmiştir. Çoğunluğu bu durumda olan insanlara da gördüklerimi kendi bakış açımdan yaptığım değerlendirmeler sonucu oluşturduğum öngörülerle anlatmaya kalkıştığımda açıkçası, ‘şeytanın çeşme başında merkep kılığına bürünerek nanik yaptığı o adamın durumuna düşmek istemiyorum.’ 

İşte bu nedenle yazılarımın çoğunluğunda ima yoluyla dolaylı anlatımda bulunuyor, ironi kokan yaklaşımlarla kaleme alıyorum. Bu vesileyle herkese duyuruyorum ki; Aklı yeten, aklı eren, kafası basan, sağduyulu, insaf ve izan sahibi, cahilce hasetlik ve fesatlık peşinde koşmayan, yüreğince kötülük barındırmayan, potansiyeli bulunmasına rağmen saflıktan salaklığa, salaklıktan da aptallığa hatta manyaklığa bir an önce terfi etmek için etrafta serseri mayın gibi dolaşmayanlar benim yazılarımın hedef kitlesidir. Diğerleri yani yukarıda tarif ettiğim vasıfları(!) taşıyanlarla, benim işim olmaz, onların da ben ve benim gibilerle işi olmaz. Buna kalben inanıyorum!.