SEÇİM SONUÇLARI BİRÇOK SOSYAL ETKENİN BİLEŞKESİDİR!

Bence 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinin seçmen tercihleriyle sandıktan çıkan sonuçları birçok etkenin bileşkesidir, kim ne derse desin, ne söylerse söylesin!. Bunların içinde bugünlerde istifa etmesi, yani bırakıp gitmesi için her türlü varyasyonlar içine girilen, üzerinde türlü baskılar kurulmaya çalışılan seçimin kaybedeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kanımca en az etkili olanıdır, diye düşünüyorum. Ancak asıl temel etkenlerin bölücü terör örgütüne duyulan toplumsal anlamdaki nefret ve korku ile bunun uzantısı olarak haksız ve gayet abartılı biçimde kamuoyuna sunulan, o türden ters algı yaratılan CHP başta olmak üzere MİLLET İttifakı bileşenleriyle HDP’nin yakınlık kurduğu, işbirliği yaptığı yönündeki algısal nitelikli psikolojik duvarın bir türlü yıkılamayışıdır. Bir başka etken ise başta iktidarın ve onun destekçilerinin aşırı kaynakları hoyratça ve fütursuzca, yalan ve karalamacı yöntemleri engelsiz biçimde kullanmaları, bir de unutmadan söyleyeyim, kaçak göçmen, sığınmacı oylarıyla MİLLET İttifakının ve aday listesinin bütünleyici olmaktan uzak çelişkili yapısı olarak görülmektedir. Çünkü toplum nazarında öteden beri PKK ve HDP üzerinden siyasal mücadeleye musallat edilen etnikçi anlayış, gerçek ve sınıfsal temele dayalı emek-sermaye çelişkisini gözlerden ve bilinçlerden uzaklaştırma işlevi görmektedir. Bu sayede emek, eşitlik, özgürlük, demokrasi, adil paylaşım mücadelesi bulanıklaşmakta; demokratik, sol-sosyal demokrat, demokratik sol, sosyalist düzen değişikliği hedefleri gözden kaçırılmakta, Atatürk’ü ve onun kurduğu Cumhuriyetimizi bile savunmak epeyce zorlaşmaktadır. Demokratik, sol siyasal partiler ve kesimler, AKP ve öteki düzen partilerinin din, milliyet, etnisite üzerinden oluşturdukları tartışma tuzaklarına kolayca düşmekte ve sürüklenmektedirler. Bu türden etkenlerin bence en önemlisi de, hemen her siyasal çevrenin, AKP ve Erdoğan olgusunu, asgari koşulları taşıyan bir demokratik düzenin siyasal partisi ve iktidarı gibi algılamalarıdır. Oysa ki, çıkış koşullarından bin yıldan önce koparılarak siyasallaştırılmış, aslında iktidar mücadelelerinin aygıtları olarak işlev gören din, mezhep örtülü tarikat ve cemaatlerin, kurulu düzenlere karşı örgütlenmeler olduğu gerçeği göz ardı edilmektedir. Günümüzde aslında örtülü gibi de görünse emperyalist kimlikli bu girişimler ve desteklerin de biçimlendirdiği, gelişmiş örgütsel çapta birikim, deneyim ve olanaklarla donatılan bu örgütlü topluluklar yani tarikat ve cemaatler, AKP’ye can veren bir iktidar koalisyonunun önemli parçalarıdır aslında.

İşte iktidar partisi AKP ve onun tüm bileşenleri bu sürecin aslında örgütlü destekçileri, işbirlikçileridir. Bu durum alışılagelmiş bilindik siyasal partilerden çok farklıdır. Mevcut iktidar yapısı ve işleyişi de akıl, bilim ve hukukla asla sınırlı değildir. Kesinlikle böyle izah edilemez. Çünkü onlar devletin temel yapısı ve işleyişine husumetli bir geleneği temsil etmektedir. Onların temel hedefi de bu devlet yapısını en nihayetinde önce bozup, izleyen süreç içerisinde de yıkmaktır. Bu uğurda legal, illegal, her türlü araç, yöntem, olanak ve kaynakları kullanmayı da kendilerinde hak görmektedirler. 14-28 Mayıs seçimlerinin sonuçlarını değerlendirilirken Türkiye’nin Cumhuriyetçi, demokrat, laik, eşitlik ve özgürlükçü güçleri, yani bizler, tüm bu gerçekleri mutlaka göz önüne almalı, geleceğe ilişkin strateji ve tasarımları da bu temel düzleminde biçimlendirmeye çabalamalıyız, diye düşünüyorum. Aksi halde önümüzdeki süreçte örneğin 8 buçuk ay sonra yapılacak yerel seçimlerde ve sonrasında da daha çok hüzünlü ve acı verici düş kırıklıkları yaşanması kaçınılmaz olacaktır!.