Bu bayram arifesinde yerel seçimler henüz yeni yapılmış sonuçlanmış iken iç ve dış sorunlar katmerleşerek büyümüş iken açıkçası ‘tüm bu konuşulan ve tartışılan konulara, akıl tutulmasının aymazlık halini yaşadıklarından dolayı büyük çoğunlukla Fransız kalanlara neyi nasıl anlatabilirim, anlatsam bile beni kim dinleyecek ve gerçekten beni kim anlayacak, anlayabilir ki?’ sorusunu kendime sorarak daha da karamsar bir havaya bürüneceğim yerde, aşağıdaki satırlarda yapmaya çalışacağım ayrıntılı açıklamalarla her türden sorulara yanıt vermenin daha doğru olacağını düşünüyorum, belki de..

Öncelikle ‘Fransız kalmak’ şeklindeki deyime ilişkin bir açıklama yapmak gerekiyor. Aslında yine bu sütunlarda üç yılı aşkın bir süre önce yayımlanan “Fransız kalanlara!” başlıklı yazımda ayrıntısıyla anlattığım konuyu, bu kez o yazımı güncelleyerek değiştirip, sizlere yeniden sunmanın en doğrusu olduğu kanısındayım. “Fransız kalmak” Türkçede; 'Bir konuyu gerektiği gibi bilmemek, özellikle, konunun kuramsal yanını hiç bilmemek' anlamına gelir. Düz, yani yüzeysel bilgisizlikten biraz daha farklıdır. 'Fransız kalmak' deyiminin nereden çıktığını merak ediyorsanız, hemen anlatayım; bu deyim, 1970’li yıllardaki 'Devrimci Gençlik' hareketinden çıkmıştır. O yıllarda, Dev-Genç yandaşı gençler, bu deyimi yaygın biçimde kullanır oldular ve ağızdan ağıza yayılarak, günümüze dek 49-50 yıldan fazlaca bir süredir kullanılır oldu ve günlük konuşma dilimize yerleşip yaygınlaştı…

'Fransız kalmak deyimi ilk nerede, nasıl ve kim tarafından kullanılmaya başlandı?' sorusunun yanıtı ise kısaca şöyledir;

Türkiye’deki sol siyasal hareketinin önderlerinden, düşünür ve ideologlarından Hikmet Kıvılcım, 1960’lı yılların ikinci yarısıyla, 1970’lerin ilk yarısını kapsayan zaman kesitinde, Türkiye’de ‘bilimsel sosyalizm’ tartışmalarının yoğun ve yaygın olarak yaşandığı dönemde, Marksizm’i kendine göre anlatırken, Karl Marks’ın sosyalizmde ‘temel üç kaynak’ olarak gösterdiği ‘İngiliz ekonomi politiği, Fransız sosyalizmi yani gayet romantik biçimdeki devrimci coşkusu ve disiplinin daima ön planda olduğu Alman felsefesi’ üzerinde özellikle dururdu. Hikmet Kıvılcım, hemen her seferinde sözü, Türkiye’deki sol harekete getirir, teorinin önemiyle, pratiğin gereği üzerine vurgu yapar, bunlardan birini veya diğerini savsaklayanları kıyasıya eleştirirdi. Bu eleştirileri getirirken, ‘devrimci pratiğe önem vermek ve teoriyi ihmal etmek, sırt çevirmek’ anlamında, ‘Fransızca konuşmak’ ifadesini kullanırdı. Hikmet Kıvılcım; ‘Sadece kurama önem vermek, kuramla ilgilenmek, pratiği önemsememek’ anlamında da ‘Almanca konuşmak’ ifadesini kullanırdı. O yıllardaki devrimci, solcu gençler, bir konuyu teorisiyle bilmemek, sadece pratiğiyle ilgilenmek anlamında türetilen ‘Fransızca konuşmak’ ifadesini, teoriyi bilmeyenleri ve teoriyle ilgilenmeyenleri tanımlarken ‘Fransız olmak, Fransız kalmak’ deyimleriyle anlatır oldular. Bu ifade zamanla toplum kesimleri arasında yaygınlaştı ve 50 yılı aşkın bir süredir, yaygınlaşarak kullanılır oldu, böylelikle Türkçemize yerleşti. O nedenle günümüzde; ‘Bir konudan habersiz olan, cahillik gösterenleri tanımlamak için kullanılıyor, Fransız kalmak!’ Deyimi. Kimileri, Fransız kalmayı pek önemsemiyor, hatta kendince bir meziyet olarak kabul ediyor ve ‘Fransız kalmayı asla yadırgamıyorlar.’ Bazıları ise bana göre; cahilce ukalalık ederek, ‘Ben detaylarla ilgilenmem, teoriye, kurama, ayıracak vaktim, sorgulayacak zamanım yok, benden istenileni, söyleneni yaparım, işime bakarım’ gibi, gayet ‘abuk ve fasarya’ gerekçelerin arkasına sığınıyorlar...

Peki, durduk yere, nereden çıktı ‘Fransız kalmak’ deyimi üzerine kafa yormak, uzun uzadıya açıklamalar yapmak? diye soracaksınız, elbette hemen doğal olarak. Hemen anlatayım. Çünkü bu durumda vereceğim yanıt ve konuya ilişkin açıklamam, her zamanki gibi, hemen hazırdır. 'Adamın olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derlermiş!' misali; bilmeden, anlamadan, kuramını kavramadan, teoriye kafa yormadan, ahkam kesenlerin çoğaldığı günümüzde 'Cahilin aptalı bilgiç olurmuş!' misali, yaptığı işi, gerçekte ne olduğunu bilmeden, anlamadan ve hak etmeden yapanlar çoğalma gösterirken, bu durumu ve böylelerini yadırgayanlar ve ayıplayanlar ise ne yazık ki, epeyce azalmış görünüyor. Bu durum, aslında, 'Fransız kalanların manzara-ı umumiyesi' yani genel görünümüdür, kimilerine göre ise; Aynasıdır!

Bilmem anlatabiliyor muyum?..

Bugün sizlere ‘Fransız kalmanın ne demek olduğunu’ öyle zannediyorum ki gayet iyi anlattım. Sakın ola ki, siz siz olun, memleketin onca derdi tasası dururken aldatanlardan ve kandıranlardan uzak durun, onlara asla aldanmayın ve kanmayın! İyi bayramlar diliyorum efendim, bayram sonrası bu sütunlarda yine görüşmek üzere..