Bu yazımı okumaya başlamadan önce çok kısa bir anımsatmada ve de uyarıda bulunmak istiyorum; İddia ediyorum, bugünkü yazımda anlatacaklarımı İnternet üzerinden araştırıp derlemeye ve de okumaya kalkışırsanız eğer aralıksız en az 7-8 saat bu iş ile meşgul olmanız yani zaman ayırmanız gerekecektir. O nedenle sizlere önerim; benim İnternet üzerinden araştırıp, inceleyip derlediğim bilgileri özetleyerek, anlaşılır biçimde anlattıklarımla yetinmeniz olacaktır. Tam olarak bilmediğimiz bazı kavramlar hakkında bilgi sahibi olup entelektüel birikim sağlamak bence çok önemlidir. Otuz iki yıl önce hunharca katledilen merhum ustamız Uğur Mumcu'nun 'bilgi sahibi olmayan fikir sahibi olamaz' özdeyişinden hareket edecek olursak o sözü düşünce hayatımızda düstur, vazgeçilmez ilke olarak kabul edersek, ediyorsak bugünkü yazımda anlatacaklarım öyle sanıyorum ki, daha da önem ve anlam kazanacaktır. Türkiye’de öteden beri hepimiz belli bir siyasi görüşe sahip olduğumuz söyleriz ama o görüşü açıklamanın, açıkça ifa etmenin de pek taraftarı olmayız.
Şimdi sizlere şöyle bir soru yöneltsem; 'sağcılık ve solculuk nedir, sağ ve sol siyaset anlayışı, görüşü nedir, neyi ifade eder' bana nasıl bir yanıt verirsiniz? Bitmedi. O soruyu biraz daha açarak yeniden şöyle soracak olursak; 'Türkiye’de sağ deyince ne sol deyince ne anlaşılıyor?'
Bu konu aslında düşünce dünyasında dipsiz bir kuyudur. O nedenle öncelikle ‘sağcılık ve solculuk nedir ve nereden çıkmıştır?’ Sorusunun yanıtını bulmak için tarihsel süreç içinde konuyu biraz irdeleyelim;
1789'da Fransız devrimi yaşandıktan sonra artık halk zenginlerin daha zengin olmasından sıkılmıştı. Köylüler en son kazma kürek emeklerinin karşılığını alabilmek için patronlara baskınlar düzenlemişlerdi. Ekmek bulamıyor, haliyle pasta da yiyemiyorlardı (!..)
1791 yılında ulusal mecliste kralı destekleyenler meclis başkanına göre meclisin sağına, yenileşmeyi ve halkın haklarının artırılmasını savunanlar da soluna oturmuşlardı. Zamanla dünyada sol siyasal görüş, şu anlama gelmeye başladı. Sürekli yeniliklerin yapılmasını savunanlar, halkın yaşam standartlarının iyileştirilmesi gerektiğini savunanlar ve işlemeyen sistemin daha iyisiyle değiştirilmesini savunanlar sol görüşe mensup oldu. Sağ görüş ise mevcut düzenden memnun olanlar, sistemlerin değiştirilmesine karşı olanlar ve sermaye sahiplerinin haklarını çalışanların haklarından önce korumak gerektiğine inananları kapsadı.
Anlattığım bu tarihsel anekdot da anlaşılacağı üzere ‘siyasette sağ ve sol’ Kral’ın parlamentodaki taraftarlarının düzen anlayışından doğmuştur. O günden beri dünyanın her yerinde ‘sağ ve sol’ hem siyasal hem de ekonomik düzen ve sosyal yaşam anlayışını ifade eder. Yani eğer bir parti sağcı ise sermaye sahiplerinin istekleri doğrultusunda gelişim kararı alır. Günümüzde buna kapitalizm denmektedir. Sermaye sahibi dev şirketler bu şekilde oluşturulmaktadır. Eğer bir parti solcu ise de halkın gelir seviyesi ekonomi politikasının asıl amacı olduğunu savunur ve bu yönde siyaset anlayışı güder. Bu modelde sermaye sahiplerinin istekleri yine dikkate alınabilir ama bütün ekonomi buna göre şekillendirilmez. Yani eğer halkın yaşam standardı yükselmeyecekse sermaye patronuna karşı durulur, yeri geldiğinde ona 'güle güle' denmekten çekinilmez. Buraya kadar anlattıklarımdan anlaşılacağı üzere yakın tarihsel süreçte tüm dünyada ‘SAĞ ile SOL’ bu anlama gelmekte böyle anlaşılmaktadır. Ama Türkiye'de durum oldukça vahimdir dahası vahimden de öte epeyce karmaşıktır ve de içler acısıdır. Bu sözünü ettiğim vahameti anlatmadan önce ise birazcık da sağ ve solun aşırısı, ılımlısı, yani moda deyimiyle ‘laytı’ nasıl oluyormuş onu anlatmak istiyorum ama sanırım bugünlük bu kadar deyip yarın anlamayı sürdüreceğim. Çünkü bugünlük yerim bu kadar!..
Yorum yapın