Geçenlerde İnternet’te sosyal medyada gezinirken İngiliz yergi ustası Jonathan Swift’e ait bir özdeyişe rastladım; “Yalan uçar, gider. Gerçek ise peşinden aksayıp topallayarak gelir!..”
Genelde yerelde TV ekranlarında ‘ha bire’ yani durmadan konuşanlar için ‘konuşan kafalar’ benzetmesini, daha doğrusu tanımını yaparım. Bu televizyonculuk işini ben de 11 yıl boyunca yerelde yaptığımdan dolayı olsa gerek, bu konuda konuşmayı, kimilerine göre ‘ahkam kesmeyi’ çoğu zaman kendime bir hak görürüm. Yaklaşık 36 yıllık meslek geçmişimin tamı tamına 11 yılı televizyonculukla geçti. Yaklaşık beş yılımın ise radyoculukla geçtiğini bilhassa hatırlatmak isterim. Şimdilerin moda deyimi ile medya sektöründe televizyon ve radyo yayıncılığını yerel bazda toplam 16 yıl boyunca ‘alnımın akıyla’ yüz ağartan biçimde yaptım, noktaladım. O nedenle bir kez daha vurgulayarak belirtmek isterim ki, bu sektöre dair konuşmak, gerekiyorsa eleştiri getirmek benim de hakkım hatta öncelikli görevim, diye düşünüyorum.
Yakın zamana kadar, yerelde, genelde olsun, dijital platformlar, İnternet üzerinden yayın yapanlar olsun, o televizyonlarda ‘ha bire konuşan, o konuşan kafaların asıl gerçeği bilmedikleri ya da eksik bildikleri’ kanısını taşıyordum. Oysa baştan beri yanıldığımın farkına ‘epeyce geç de olsa’ vardım. Meğer ki o konuşan kafalar, başından beri ‘yalan yanlış konuşmayı’ marifet edinmiş, konuşan kafalarmış!..
Bu nasıl tespiti nasıl yaptığımı, bu kanıya nasıl vardığımı elbette soracaksınız. Bu sizin en doğal hakkınız. O zaman bana da hemen yanıt vermek düşer; Öncelikle şunu belirtmek isterim ‘yalan söyleme becerisi, yeteneği ancak asıl gerçeğin bilinmesiyle ortaya çıkar ve söylenebilir.’ Hemen ‘nasıl yani? Diye sorduğunuzu duyar gibi oldum açıkçası. Bunu da hemen yanıtlayayım; Ekranlarda her akşam, durmadan konuşan o konuşan kafalar, asıl gerçeği bildikleri için anlattıkları o yalandan masalların arasına ufak tefek gerçeklerden oluşan Soner Yalçın’ın deyimiyle ‘yapay hakikat kırıntıları’ sokuşturarak kendilerini izleyenleri oluşturdukları ters algılarla önce yanıltıp sonra da aldatıp kandırıyorlar!..
Onları gaflete düşüp izleyenler ise ‘o konuşan kafaların arasına hakikat kırıntıları sokuşturulmuş yalanlarını, ne söylediklerine bakarak değil kimin söylediğine bakarak değerlendiriyorlar. O yalanlar ‘kendi mahallesine/cemaatine topluluğuna mensup kendi sosyal statüsüne denk ise’ anlatılanları ‘sorgulamak’ yerine onlara ‘körü körüne inanmak’ eğiliminde oluyor. Gerçekten de günümüzde artık ‘yalan haber, yalan yorum, yalan yere kanaat açıklama, görüş bildirme’ o denli olağanlaştı hatta geleneksel hale geldi ki, bazen insanlar tamamen gerçek olan bir haber veya yorum ile karşılaştığında onu ‘yalan zannetme/gerçekdışı sanma’ gafletine bile düşebiliyor. Bu işi yapanların bana göre püf noktası; biraz önce de anlatmaya çalıştığım gibi salladıkları palavraların, yalanların içine az da olsa kırıntılardan oluşan hakikat sosu katmakla mümkün oluyor.
Bu durum sadece bize özgü yani sadece Türkiye’de yaşanan bir durum değil elbette. Batılıların ‘Post truth’ dedikleri yani ‘Gerçek ötesi dönem’ denilen, bana göre ise bir anlamda ‘Dijital Yalancılık Çağı’ diye adlandırılabilecek bir dönem yaşanmaktadır aslında…
Tarih boyunca çok eskilere hatta antik döneme kadar giderseniz de görebilirsiniz bunu. Örneğin; Yalan ile hakikat arasındaki çekişme tıpkı Sokrates davasında olduğu gibi Antik Yunan’dan beri sürmektedir. Aslında bir arada olmaması gereken ‘Politika’ ile ‘Yalan’ tarih boyunca devamlı birlikte var olmuştur, diyebiliriz.
Ancak: Günümüzde kitle iletişiminin tamamen ‘Digital’ hale gelmesi ve bu sayede sosyal medyanın hızla yaygınlaşması, dolayısıyla küreselleşmesi bu kast ettiğim ‘YALANCILIK ÇAĞINI’ da başlatmış oldu, kaçınılmaz biçimde. Az önce değindiğim ‘Post truth’ yani ‘gerçek ötesi dönem’ kavramı, özellikle zannediyorum 2016 yılında bu yana, artık tüm dünya için küresel bir kavram haline gelmiştir. İşte bu bugünkü yazımın başlığında belirttiğim gibi ‘Popülizm Yalanlarla Birleşince’ karşımıza bu anlatmaya çalıştığım tablonun gerçek yüzü ortaya çıkıyor. ‘Peki bu durumda ne yapmalıyız ne yapacağız?’ Diye bir soru soracak olursanız, benim sizlere önerim, tavsiyem şu olacaktır. 40 gün sonra gerçekleştirilecek yerel seçimler arifesinde partilerin, adayların, siyasi parti liderlerinin her söylediklerinden önce kuşkulanın sonrada o söylenenleri mutlaka sorgulayın. Öyle yaparsanız, ben öyle inanıyorum ki, bu seçimlerin yalanlar ile gerçekler arasında geçmesine vesile olabilirsiniz. Bakalım hangisi kazanacak, yalanlar mı, gerçekler mi, 31 Mart yerel seçimlerinin galibi olacak!..
Yorum yapın