Siyaset ve politikayı günümüzde büyük çoğunlukla ‘akıl tutulmasının aymazlık halini’ yaşayan toplumlarında hep aynı şey sanan ve belki de o yüzden ‘aklını kiraya vermiş sayılan beyinlerine’ o saf bireylere maalesef bir şeyler anlatmaya çalışmak ‘deveye hendek atlatmaktan daha zordur’ hatta olanaksızdır.
İşte tam da bu yüzdendir ki kısa hatta uzun uzadıya da olsa baştan başlayıp bir kez daha yeğlemekten başka çare göremiyorum;
Bazen benim gibi işi felsefesine dair derin mevzulara girmekten çekinmeyen üstat Soner Yalçın, geçenlerde buna benzer bir konuda uzun ve kapsamlı bir analiz yaparak politika ile siyasetin aynı şey olmadığına dair çok şeyi elbette anlayana çok güzel anlatmış. Ben onun bu yazısından hareketle ‘POLİTİKA ve SİYASETE dair’ bir şeyler anlatmaya çalışacağım bugün sizlere…
Toplum içinde konuşma ve yazışma dilinde, hemen her kesimde doğru ya da yanlış da olsa ortak bileşen olan dolayısıyla yaygınlaşana genel kültürde ‘politika’ ve ‘siyaset’ sözcüklerinin eşanlamlı oldukları sanılır. Ancak tüm bu bilinenin aksine politika başka, siyaset başka bir şeydir. Yunancadan Türkçeye giren ‘Politika’ teriminin kökü ‘polis’tir. Politika terimi, ‘Politeia’ ile eş biçimde anlam bağına sahiptir…
İşte o yüzden hem konuşurken hem yazarken, ‘siyaset’ ve ‘politika’ terimlerini eşanlamlı kabul ettiğimizden dolayı olsa gerek birlikte kullanırız. Bu yüzden genel anlamıyla yerleşik hale gelen yaygın kanıya göre ikisi de aynı referansta bulunan biri Arapça, diğeri Yunanca kökenli iki terimdir, diye bilinir hemen hepimiz tarafından…
Az buçukta olsa tarih kültürü ve bilinci olanlara göre; ‘Politeia’ sözcüğü anlam itibarıyla polisin yani şehrin işlerinin yapılmasıdır. Ünlü Düşünür Platon’un, ‘Politeia’ adlı bir eseri vardır. O yüzden Türkçeye de ‘Devlet’ adıyla çevrilmiştir. Oysa ‘Politeia’ salt ‘Devlet’ anlamına gelmez, getirilemez kelime anlamıyla… Anlam itibarıyla karşıladığı pratiklerde şu anlamlar da yüklüdür; ‘Şehrin yurttaşları, Agora’da toplanıp açık tartışma ve oylama yöntemleriyle şehrin işlerini halletmeye, çeşitli görevlileri seçmeye, bazı görevlileri geri çağırmaya çalışırlar. Sıkı diyalog ve yüksek sanatçı ruhuyla sergiledikleri performansını da unutmamak gerekiyor. Kölelerin, kadınların, çocuk ve yabancıların Politeia’da bulunma hakları yoktu. O yüzden aslında Batı’nın politika tarihi, adı geçen dışlanmışlar için verdikleri mücadelenin öyküsüdür.’
Bir de ‘TİKA’ vardır, Politika’nın tikasını kast ediyorum. Yani ‘politika’ teriminin ikinci yarısını kast ediyorum. Bu terim ‘konuşma’ sözcüğünün Yunanca karşılıklarından biridir. Buradan hareketle politikanın ‘konuşarak yapılan bir iş’ olduğu sonucuna varmak için ‘Alim’ veya ‘Ulema’ olmaya gerek yoktur…
‘Siyaset’ ise politikaya göre aslında bambaşka anlamlar yüklü bir öyküdür, denilebilir. Arapça ‘SYS’ kökünden türeyen bu siyaset teriminin, taşıdığı anlam olarak değeri seyislikten gelmektedir.
Anlam itibarıyla Seyis; Atların bakımını yapan, onları tımar eden ve uslu uslu binicisini dinleyen hayvanlar yetiştiren adama verilen isimdir. O nedenle siyaset; ‘Reayayı’ yani ‘hayvan sürüsünü’ yönetme, cezalandırma, hizaya getirme faaliyetinin adıdır. Bu yanıyla siyaset, egemenin olan kralın, hükümdarın, padişahın sürülerine çobanlık yapmasıyla özdeş anlam taşımaktadır.
Siyaset; Gerçeğinin en ironi kabul edilebilecek durumu kimi rivayetlerde iddia edildiği üzere Topkapı Sarayı’ alanında bulunan siyaset meydanında bulunmaktadır. Çünkü siyaset yine kimi rivayetlere göre; oradaki ‘Cellat Çeşmesi’nin yanındaki meydana verilen isimdir. Bazı tarihsel kaynaklarda anlatıldığı üzere Dili kesik Bostancıbaşı tarafından kesilen kellelerin yuvarlandığı meydan, işte bu meydandır. Yani siyaset, bu kaynaklarda anlatıldığı gibi yorumlandığında padişahın bazılarını katletmesinin bir gerekçesidir aynı zamanda. Bu açıklamalardan yine de anlatmak istenirse aynı zamanda siyaset; ‘binicinin bineği yönetme sanatıdır!’
‘Nizam-ül mülk’ adıyla özdeşleşen ‘Siyasetnameler’ diye adlandırılan o tarih yapraklarını karıştırdığınızda karşımıza pasifikten Akdeniz’in doğu sınırlarına kadar, Çin’den Babil’e, oradan Osmanlı’ya kadar herkesin bir ‘Siyasetnamesi’ olduğu gerçeği çıkabilecektir. Tüm bu siyasetnameler aslında bir bakıma yönetilecek olanların bir yöneten tarafından en rahat, en verimli şekilde nasıl yönetileceği ve sorun oluşturanların nasıl cezalandırılacağı esası üzerine oluşturulmuştur, bir anlamda kurgulanmıştır, diyebiliriz.
Felsefe düşünürlerinin her biri aslında bakıldığında ve araştırıldığında bu durumu anlatır ve işaret eder. Üstat Soner Yalçın’ın yazılarında sık sık belirttiği gibi; Konfüçyüs’de bunu söyler, Nizam’da bunu yazar, Ömer Bin Hattab da kılıcıyla bunu çizer, anlatır. Bu türden konuya ilişkin tüm bu açıklamalar bize siyaset ile politikanın birbirlerine neredeyse tamamen zıt, yani ‘KARŞIT’ olduğunu göstermektedir. Politika; mekanı eşit bir geometrik düzenlemeye tabi tutarken, Siyaset ise; mekanın yataydan dikeye adeta bir piramit gibi bir düzenlenmesi gerektiğini işaret eder. POLİTİKA; sesi, sözü dağıtıp yayarken, SİYASET ise; sesi, sözü tekleştirinceye kadar toplamaya çalışır. Politika; sadece gerçeği arama mücadelesi gibi gözükürken siyaset; var olan gerçeğin belki de felaketi/dehşeti sayılabilir. Politika; salt topluma ait görünür iken, Siyaset; devlete ait görünür. Politika; çokluk, siyaset ise monarşinin kökenini oluşturan hükümran olarak bilinir.
Geçen yüzyılın önemli siyaset düşünürlerinden David Jansen’e göre; Politika dişil, siyaset erildir. O nedenle ‘Demokrasi Hep bilinmeyen bir topraktır, toplumsal ve politik olanın varoluş biçimidir.’
Aynı politik düşünüre göre ise siyaset; Sadece o tarzda tanımlanan demokrasinin inkar edilmesi de değildir. O halde ‘Politika’ ve ‘Siyaset’ terimlerinin aslında eşanlamlı değil de farklı, birbirilerine tümüyle zıt yani karşıt olduğunu bu denli somut olarak vurguladığını varsayarak şu tespiti rahatlıkla yapabiliriz; ‘Siyasetin içinde demokrasi olmaz ama politikanın içinde koşullar elverişli ise demokrasi olabilir.’
Çünkü ‘Emanuel Levinas’ isimli yüzyıllar öncesinin bir bilgesinin yaptığı tanımıyla DEMOKRASİ; Siyasetin güttüğü sürüdeki dosta sunulanın, yabancıya ikram edildiği bir uygulamanın adıdır ve her demokrasi, asgari olarak politik olanın kabul edilmesidir!’
Belki de o yüzdendir ki, o ünlü düşünür ‘Levinas’ politikayı tanımlarken demokrasiyi de şöyle ifade etmektedir; ‘ötekinin yüzü tanrının yüzüdür, özdeyişini mideye değil, beyinlerimizin kıvrımlarına sindirdiğimiz anda demokrasinin gerçekten başlayıp yaşayabileceğini anlaşılacaktır!’
Yorum yapın