Bugün pazartesi ama ‘Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir’ şeklinde ifade edilen veciz atasözünün açıklaması ‘bana göre şudur’ demeden önce kısa bir açıklama yapacağım. 1982 yılında henüz Lise ikinci sınıf öğrencisiyken Edebiyat dersinde ‘Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir’ atasözünü açıklamak üzere verilen kompozisyon ödevini hazırlamak amacıyla kaleme aldığım yazımın bir kısmı aynen aşağıdaki gibiydi; “Günlük yaşamda karşılaştığımız olayların bazıları ani olarak gelişse de bazılarının gerçekleşmesi yavaş yavaş meydana gelir. Yani bu olayların böyle olacağı zaten önceden bellidir. O nedenle ne olacağı belli olan durumlar karşısında şaşırmamak ve bu ve benzeri durumlarla karşılaştığımızda önceden önlem almak gerekmektedir. Hayatta gerçekleşen olumsuz durumlar genellikle yavaş yavaş meydana gelir. Bunun için işleyen bir süreç vardır. Bu süreç ilerledikçe gerçekleşecek olan olay yavaş yavaş kendin belli eder. Zaman içerisinde öngörülü olabilmek çok önemli bir özelliktir. Öngörülü olmayı başaran kişiler olaylar için önceden hazırlıklı biçimde önlem alarak özellikle olumsuz olaylardan fazla hasar almadan kurtulmayı başarırlar. Yarının ne olacağını önceden tahmin edebiliyorsak bu bizim için çok önemli bir avantajdır. Çok büyük sürprizlerle karşılaşmadığımız sürece başımıza gelecek olayları tahmin etmek çok da zor değildir. Bunun için olaylara uzaktan bakarak bir durum değerlendirmesi yapmak yeterli olacaktır.”
Evet, henüz 16 yaşını yeni doldurmuş, 17'sinden yeni gün almış ben deniz Zikri Evner’in ‘Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir’ atasözünü açıkladığı Lise Edebiyat dersi ödev kompozisyonunda aynen bunlar yazılıydı. O günden bu yana tamı tamına 43 koca yıl geçmiştir ama bugün biri bana; “Zikri, ‘Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir’ atasözünü açıklar mısın?” diye sorsa aşağı yukarı aynı şeyleri yazar veya anlatırım. Bundan 43 yıl önce yazdığım o kompozisyonda anlattığım gibi ‘Günlük yaşamda karşılaştığımız olayların bazıları ani olarak gelişse de bazılarının gerçekleşmesi yavaş yavaş meydana gelir. Yani bu olayların böyle olacağı zaten önceden bellidir. O nedenle ne olacağı belli olan durumlar karşısında şaşırmamak ve bu ve benzeri durumlarla karşılaştığımızda önceden önlem almak gerekmektedir.’
Malumunuz, bundan tam yaklaşık dokuz yıl önce 2016’da 15 Temmuz Cuma akşamı başlayan 16 Temmuz Cumartesi sabahı başarısızlıkla sonuçlandığı anlaşılan bir darbe girişimi, hain bir kalkışma yaşandı. FETÖ/PDY tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıkan bu hain darbe girişimi 250 civarı insanımızın yaşamını yitirmesine şehit olmasına rağmen daha da büyümeden şükürler olsun ki devlete bağlı asker, sivil unsurlar tarafından püskürtüldü, defedildi. Ardından başlatılan soruşturmalar ve operasyonlarla yüz binlerce kişi görevden açığa alındı, el çektirildi, gözaltına alınıp tutuklandı. Bu kapsamda tüm yurtta olduğu gibi Balıkesir’de de açığa alınıp, görevlerinden el çektirilenler, gözaltına alınıp, tutuklananlar oldu. İzleyen süreçte bugüne kadar geçen yaklaşık dokuz yıllık zaman diliminde benim kanaatime göre epeyce fazla biçimde ve de siyaseten ‘hedef saptırmaya yönelik birçok kez algı operasyonu girişiminde’ bulunuldu. İzlenim ve gözlemlerime göre ise birkaç yıldan beri ise manipülasyonlar aracığıyla örtme, üstünü kapatma hukuksal anlamda ifade etmek gerekirse delilleri karartma ve yok etme yönünde epeyce çaba sar edilmektedir. Dahası tüm bunların yanında unutma, unutturulma stratejisi de sinsice izlenmektedir. Demem odur ki; 15 Temmuz 2016 sonrası geçen yaklaşık dokuz yıllık süreçte FETÖ/PDY ile yakın geçmişteki kozmik ve kozmetik ilişkileri ortaya çıkması muhtemel olan bazı kudretli geçinen siyasilerimiz ile onların besleme medya unsuru tetikçileri banim deyimimle ‘Ütopik Hayal Denizi’nde yüzmeyi bir tarafa bırakıp, öncelikle, “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir” atasözünün yanı sıra şu atasözlerini de hatırlarına muhakkak getirmelidirler; “Ne ekersen onu biçersin, ayakta ölmek dizüstü yaşamaktan daha onur vericidir, bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur, hayat tecrübesi aslında yaşanılan tüm yanılgıların yenilen tüm kazıkların toplamıdır, Allah akılsızlara ağızlarını konuşsunlar diye değil yemek yesinler, su içsinler diye vermiştir, asla hata yapma ki sık sık özür dilemek, af istemek zorunda kalma, akıl yaşta değil baştadır ama başa aklı yaş getirir, bilmediğini bilmek en iyisidir, bilmeyip de bildiğini sanmak tehlikeli bir hastalıktır!.”
Bugünkü yazımın başlığında ifade ettiğim ‘Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir ama…’ özdeyişinin sonuna benim eklediğim ‘ama’ bağlacının devamında birilerinin bulunduğunu düşündükleri ‘umut’ sözcüklerinin beklentisini ifade etme amaçlıdır. İşte o beklenti bence ‘yüzme bilmeden’ o demin bahsettiğim ‘Ütopik Hayal denizinde yüzdüğünü veya yüzeceğini sanmaktır’ başka bir şey değildir ve olamaz da!..
Yorum yapın