Şu anda tedavülde yani piyasalarda dolanımda olan kâğıt paraların, yani banknotların reel anlamda, sizin anlayacağız gerçekte hiçbir değeri yoktur. Şöyle ki; o banknotların değeri, nominal itibarı yani saygınlığıdır. Daha açık anlatmak gerekirse; para birimine göre kâğıt para üzerinde 5 basılı ise değeri 5 lira, 100 yazıyorsa değeri 100 liradır. Kâğıt para değerinin itibarı olması tüm para birimleri ABD Doları ve Avro için de geçerlidir. Dolanıma banknot çıkarma tekeli, imtiyazı merkez bankalarına, fiyat ve finansal istikrarı, paranın iç ve dış değerini korumak göreviyle verilmektedir. Kâğıt paranın değeri, satın alma gücünden, borç alma, ödeme, birikim aracı olmasından kaynaklanır. Paranın toplumda ödeme aracı olarak genel kabul görmesi gerekir. Merkez bankalarının çıkarmış olduğu kâğıt para, ülkelerinde ödemelerinde zorunlu olarak kabulü gereken paradır. Batılı finans uzmanları ve ekonomistler bu durumu ‘Legal tender’ deyimi ile tanımlar. On dokuzuncu yüzyılda merkez bankalarına banknot çıkarma tekeli verilirken karşılığında belli oranda altın karşılığı bulundurma zorunluluğu aranmış ve böylelikle kâğıt paranın altına konvertibilitesi, değişim dönüşüm serbestisi, altın standardı uygulanmıştır. Altın külçe standardında yine kâğıt paranın altına konvertibilitesi, değişimi vardır. Ancak belli tutarın üstünde paranın altına, belli bir ağırlığın üstünde altının da kâğıt paraya dönüşümü olanaklı olduğundan ‘kâğıt para-altın’ üçlüsünün konvertibilitesi sınırlanmış olmaktadır. Altın standardı, zaman zaman duraklamalara, askıya alınmalara karşın ilke olarak, 1817 yılından birinci Dünya Savaşı’na değin sürmüştür. Savaşın finansmanı için aşırı kâğıt para basımı, kâğıt para altın ilişkisini, konvertibilitesini koparmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrası tekrar altın standardına dönme girişimleri olmuş, bazı ülkelerde uygulamaya geçilmiş, ancak peş peşe yaşanan ekonomik kriz sonrası altın standardını önce İngiltere 1931 yılında, en son Amerika Birleşik Devletleri 1933’de terk etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası finansal sisteme yeni bir düzen getirilmeye çalışılmış, savaş sona ermeden bu amaçla Amerika’da bir konferans toplanmış, bu toplantıda ‘Bretton Woods Sistemi’ olarak anılan, bir tür ‘altın kambiyo standardı’ olarak da nitelendirilen altın standardının bir başka yönteminin uygulandığı bir tür çeşitlemesi yürürlüğe konulmuştur. Bu sistemde ABD Doları, rezerv para olarak kabul edilmiş, diğer ülkelerin ulusal paraları sabit bir kurdan dolara bağlanmıştır. Amerika’da yabancı merkez bankalarının talebi üzerine ABD Doları’nı sabit bir fiyat üzerinden bir ons altın yani 31.8 gramı 35 dolar olarak altına çevirmeyi taahhüt etmiştir. Bu sistem, ABD’ye tüm dünya için rezerv para basma olanağını sağlamıştır. ABD cari işlemler açığı vermesi üzerine diğer ülkeler merkez bankaları ellerinde biriken dolarları altına çevirmek isteyince de Amerika bunun üzerine önce doları devalüe etmiş, artan taleplere engel olamayınca Başkan Nixon’da 15 Ağustos 1971 tarihinde ‘dolar-altın’ konvertibilitesine son vererek bir anlamda ‘Dolar’ın altın penceresini’ kapatmıştır. Tüm bunları İnternet’ten edindiğim bilgilerle anlatmamın amacı rezerv paraların Amerikan Doları veya Avro dahil olmak üzere reel karşılığının olmadığını, değerlerinin sadece itibarı olduğunu sizlere anımsatmaktır. Belki de işte o yüzden Merkez Bankaları yabancı para, devlet, kamu borçlanma senetleri, devlet tahvili, Hazine bonosu alımları, bankaları kredilendirme yoluyla dolanıma banknot çıkarırlar. 2007 ve 2008’deki küresel krizleri sonrası gelişmiş ülkeler Merkez Bankalarının yaptıkları varlık alım programları kapsamında özel kesimin çıkarmış olduğu borçlanma senetlerini de dolanıma banknot çıkarmanın teminatı olarak almışlardır. Bu sayede Merkez Bankaları para politikası araçları, kısa vadeli faiz oranları belirleme yollarıyla fiyat ve finansal istikrarı sürdürecek düzeyde ekonominin likiditesini ayarlamalarını sağlayabilirler. İktisatta öncülüğünü Milton Friedman’ın yaptığı bu yaklaşıma göre enflasyon parasal bir olgudur ve Merkez Bankası’nın ekonominin likiditesini ayarlayamamasından kaynaklanır. Bu yüzden Merkez Bankaları ekonominin büyüme hızı ile uyumlu parasal genişleme yaparak paranın iç ve dış değerini korumak istikrar sağlamakla görevlidir. Biz bireyler için ise paranın değeri, öznel olarak nasıl kazanıldığına ve miktarına bağlıdır. Emek karşılığı kazanılan para değerlidir. Havadan inme, paradan para kazananlar için değeri daha az olduğundan savurganca kullanarak iktisatta ‘Marjinalist’ ekole göre paranın da miktarı çoğaldıkça marjinal değeri, faydası azalır. Böyle olmasına karşın bireylerin daha fazla kazanmak için girişimde bulunmalarının nedeni bireylerin paraya karşı doyumsuz iştahlarıdır. Konuya ilişkin tam da ‘CUK’ oturan bir Türkmenistan atasözü ile bugünkü yazımı noktalamak istiyorum; “Asla tamahkâr ve açgözlü olma çünkü çok kolay biçimde ve bir anda her şeyini yitirebilirsin!..”