Hatırlayın lütfen yaz olimpiyatlarında Türkiye 64. olmuştu.
Altın yok, 3 gümüş, 5 bronz alarak.
Peki sonrasında başlayan Paralimpik Olimpiyatlar’da ne yaptık?..
Harikalar yarattık.
28 madalya kazandı Türkiye.
Ama olimpiyatlar kadar süksesi olmadığı için pek de öne çıkmadı paralimpik oyunlar.
Oysa…
Bu başarıysa ve yaz olimpiyatları hüsransa konuşmak, karşılaştırmak, tartışmak gerekmez mi?..
Paralimpik olimpiyatlarda gelen başarıda sistemin oturmuş olması, bozulmaması, siyasetin çok el uzatmaması ve liyakat ön planda değil mi?..
İyi ki siyaset bu kulvara çok el atmamış; yoksa 28 madalya da hayal olurdu.
6 altın, 10 gümüş, 12 bronz madalya aldı sporcularımız.
Engelli federasyonlarına bakıyorsunuz, yöneticilerinin çoğu spor kökenli.
İşi bilen, doğru kararlar alan, spordan gelen nitelikli isimler oldu mu yönetici olarak; başarı aynı paralelde oyunculara da yansıyor.
Bakar mısınız atletizm ve okçulukta dünya rekorları Türkiye’ye geçti paralimpikte.
Judo, tekvando ve yüzmede ilk kez altın madalya aldık.
Kadın Futbol Milli Takımı, üst üste 3 kez şampiyon oldu.
1992’den itibaren paralimpike katılan Türkiye, 2024’e kadar toplamda 38 madalya almış ama sadece 2024 yılında 28 madalya kazanmışız.
Tüm engelli federasyonlarını, yöneticilerini, sporcularını gönülden tebrik ediyoruz bir kez daha.
Ama tartışmak lazım.
Başarının sırrı sporcuya verilen önem ve işinin ehli yöneticilerin sporcuların yanında olması, onlarla bütünleşmesi, kaynakları sporcuya odaklı kullanmaları.
Ama beri tarafa bakalım…
Olimpiyatlara…
Siyasete gark olmuş halde değil mi pek çok federasyon?
Bir altın alamamak nedir?..
Güreş, halter, boks gibi spor dalları başta olmak üzere dökülmenin sebebi liyakat seviyesinin buralarda da sorun olması değil mi?..
Başarı, çalışma, eğitim ile başarının gelmesi ne kadar olağansa milletvekili olarak takmayacağımız, önceden bakanlık yapsa da pek de üstünde durmayacağımız ama bir zamanlar ülkenin genelkurmay başkanlığını yapmış bir kişinin “eğitimin amacı bilgi değildir” demesi ile sudan çıkmış balığa dönmüş gibi olmamız tuhaf mı?..
Gerçekten günlerdir gündemde değil mi bu sözler?
Bakanlarımızın ve milletvekillerimizin (istisnaları tenzih ediyoruz elbet ama) hallerini, söylemlerini, seviyelerini, konuşmalarını, yumruklaşmalarını her gün ekranlarda görmüyor, duymuyor muyuz?..
Liyakat zaten siyaset sahnesinden nicedir gitti.
Ama ilginç ve anlaşılmaz olan sonradan siyaset sahnesine girenlerin nasıl oluyor da bu siyasetçi kimliğini giydikleri andan itibaren söylemlerinin bu kadar abuklaşabiliyor olması.
Genelkurmay Başkanlığı’nı yapmış şimdinin milletvekili almış vatandaşı karşısına, spontane, daldan dala, öylesine konuşuyor.
“Eğitimin amacı bilgi değildir, Allah korkusu ve kuldan utanmaktır” diyor.
Ekonomik sıkıntıların konuşulmaması için özellikle söylenen sözler mi bunlar diye insan düşünmeden edemiyor.
Allah korkusu ve kuldan utanma, kusura bakmayın ama eğitim ile olmaz.
Bu değerleri çocuk ya aileden alır ya toplumdan ya örnek olması gereken rol modellerden.
Her normal aile, kendi çerçevesine göre kuşkusuz çocuklarının iyi ahlaklı ve doğru insanlar olması için çabalar, hayatlarını buna odaklar.
Anaokulu ile başlayan ve uzun yıllar süren eğitim hayatı ise tek amaç güder; çocuklar yetişkinliğe geçerken olabildiğince bilgiyle donatarak hayat mücadelesine bırakmak.
Kuldan utanmak önemli de siyaset cenahının önce aynayı kendilerine döndürmesi gerekmez mi?..
Hayvanlara tecavüzde Türkiye kaçıncı sırada?..
Eğitim liginde kaçıncı?..
Yazık bu ülkeye.
Bir zamanların Genelkurmay Başkanı diyor ki, “eğitimin amacı bilgi değildir”.
Üniversitelerden rahatsız olan rektörler de vardı hatırlayın…
Halimiz niye böyle; niye tel tel dökülüyoruz; niye her gün kara haberlere boğulup millet olarak hepimiz psikolojik çöküşteyiz?..
Eğitimin amacı bilgidir.
Bilgi, her şeydir.
Paralimpikteki başarı da bilgiye dayanır; siyasetteki bu dibe vuruş da bilgisizliğe.
Öylesine bağlantılıdır birbirleriyle, öylesine ayrılmazlar birbirinden.
Bilgi olmazsa cahil kalırsın.
Cahil kalırsan da kullanılırsın.
Türkiye’deki tablo tam da bu değil mi?