ORMAN YANGINLARININ TARİHSEL SÜRECİ
Son yıllarda orman yangınları nedeniyle sıkça duyduğumuz ‘kundaklamak’
sözcüğü kötü amaçlarla herhangi bir malı, binayı veya araziyi ateşe vermek
anlamına gelir. Yazımıza konu olan Osmanlı’da kundaklama kültürüne, Kanuni
döneminde elçi olarak görev yaparken, İstanbul ve Anadolu’yu gezip
gözlemlerini mektuplar halinde kayıt altına alan Ogier Ghiselin de Busbecq’in
“Türk Mektupları, Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin Gözlemleri” adlı
kitabında yer verilmektedir. Ben de bugünkü yazımda hep bu kitaptan hem de
Profesör Doktor Ülkü Sarıtaş’ın konuya ilişkin olarak kaleme aldığı ve
geçenlerde bir gazetede yayımlanan makalesinden kısa alıntılar yaparak
ülkemizde orman yangınlarının Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinden bugüne
kadar geçen tarihsel süreci sizlere aktarmaya çalışacağım. Adı geçen kitapta
Busbecq Anadolu gezisi sırasında Amasya’ya geldiği gece büyük bir yangınla
karşılaştığında izlenimlerini şu şekilde ifade ediyor: “Buraya vardığımız gece
büyük bir yangın çıktı ve yeniçeriler her zamanki usulleriyle çevresindeki
evleri yıkarak söndürdüler. Türk askerlerinin yangın çıkmasını istemelerinin
bir nedeni var. Söndürmek onların vazifeleri olduğu için -söylediğim gibi
genellikle etrafındaki binaları yıkıyorlar- sadece yanan evlerin değil komşu
binaların eşyalarını da yağmalıyorlar. Dolayısıyla yağma fırsatı çıksın diye sık
sık evleri gizlice ateşe verirler. Bunun bir benzeri ile İstanbul’da karşılaştığımı
hatırlıyorum. Birçok yerde birden fazla yangın çıkmıştı. Bunların büyük bir
ihtimalle kaza eseri olmadığı belliyken kundakçılar bulunamamış ve İranlı
casuslar suçlanmıştı. Sonradan daha titizlikle yapılan araştırmada yangını
limandaki gemicilerin çıkardığı anlaşıldı. Gemiciler yangın bahanesiyle
yağmaya fırsat yaratmak istiyorlarmış.”
Bu gözlemden de anlaşılacağı üzere Osmanlı padişahlarının, biri sürekli
savaşarak sınırları genişletmek, diğeri ele geçirilen yerleri yağmalayarak
hazineyi altınla doldurmak şeklinde iki amaçları olduğu ve üretim kültüründen
yoksun olan imparatorlukta yağma kültürünün meşrulaştığı, Busbecq’in
gözlemlerinde aktardığı gibi halkın da kendi geliştirdiği yöntemlerle kundaklama
ve yağmalamayı uygulamakta bir kötülük görmediği apaçık ortaya
konulmaktadır..
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 19 Temmuz 2022 tarihli web sayfasında Muğla,
İzmir, İstanbul, Balıkesir, Bursa ve Şanlıurfa’nın il merkezi, ilçe ve köylerinde
meydana gelen altı ayrı yangın raporlanmış, ancak medyaya bunlardan sadece
birisi, Muğla yangını konu olmuştur. Çıkış nedenleri ise bilinmemektedir.
Geçtiğimiz yıl meydana gelen, zamanında ve yeterli müdahale edilmediği için
140 bin hektar ormanın, binlerce hayvanın ve sekiz vatandaşımızın kaybına yol
açan büyük Akdeniz ve Güney Ege yangını hafızalardadır; ancak failleri ve çıkış
nedeni hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Bu yıl haberlerden öğrendiğimize
göre bu bölgelerde lüks otel inşaatları yükselmektedir. Resmi açıklama olmasa
da bu büyük yangının kundaklama sonucunda meydana geldiğini söylemek çok
da dayanaksız değildir. Dünya nüfusunun 500 bini bile geçmediği 16. Yüzyılda
yani 1500’lü yıllarda hiç kimse henüz orman yangınlarının küresel sonuçları
hakkında bilgi sahibi değildi. Günümüzde dünya nüfusunun 8 milyara ulaşması,
aşırı tüketim, fosil yakıtın temel enerji kaynağı olması bir yandan yangınları
kolaylaştırıp kısa zamanda geniş alanlara yayılmasına yol açmaktadır. Bunun için
ormanların ve yeşil alanların korunması kültürü kreşlerden itibaren yaşam
boyunca eğitimin ayrılmaz parçası olmalı, ülke ve dünya genelinde yazılı ve
görsel basında sürekli gündemde tutularak koruma kültürü geliştirilmelidir.
Çünkü yaşadığımız dünya tektir ve korumak hepimizin görevidir, diye
düşünüyorum. Yoksa yanlış mı düşünüyorum, siz ne dersiniz?..
Yorum yapın