ÖNÜNDE SONUNDA AKLI TUTULAN GAFLETE DÜŞER!

Akıl tutulmasının aymazlık hali, şöyle tanımlanabilir; Algı eksikliği, olayları ve nedenlerini
anlayamama, başkalarının gözlüğü ile dünyayı ve gelişmeleri irdeleme, kendine özgü bir bakış,
duyuş, duruş geliştirememe, kendin olamama durumudur..
Ulu Önder Atatürk gençliğe hitabesinde bu duruma kısaca ‘Gaflet’ olarak tanımlamıştır. Ben bu
durumu bugünkü yazımın başlığında 'gaflet' ama genel olarak ‘aymazlık’ şeklinde ifade ediyorum.
Çünkü her iki ifadede aynı kapıya çıkmaktadır. Bugünlerde ülkemizin içinde bulunduğu durumu
anlatmaya ‘Cuk’ oturduğunda olsa gerek 'aklı tutulan gaflete düşer' diye boşuna dmemişler, diye
düşünüyorum. Yıllardır, Türkiye’nin ne denli zor bir süreçten geçtiği üzerine kaleme aldığım yazılarım,
daha öncesinde TV ekranlarında yaptığım yorumlarım arşivlerde hala tazeliğini korumaktadır. Bazen
ülke siyasetine yön verenlerin çoğunlukla kişisel anlamdaki iktidar hırslarından olsa gerek, gerçekten
günümüzü okumaları, anlamaları yaşadığımız onca badireye rağmen pek bir olası görünmüyor, diye
düşünmekten de kendimi bir türlü alamıyorum. İşte böylesi durumları 'akıl tutulmasının aymazlık
veya gaflet hali' diye tanımlamak mümkündür. Yakın geçmişte bilhassa 90’lı yıllar ve 2000’li yılların
başında bireysel hırsların bir araya getiremediği merkez sağ siyaset unsurları, mutlaka sizlerde
anımsayacaksınız, çok büyük hayal kırıklıkları yaratmıştı. Sonuçta 2002'de sandıkta yok olup gittiler.
Şimdi merkez sağın yerinde yeller esmektedir. Yine anımsayacaksınız, 2007 yılında gayet sancılı bir
birleşme süreciyle zorluklarla ve de bence 'yapay' biçimde oluşturulan Demokrat Parti’nin o zaman ki
Genel Başkanı Mehmet Ağar kendisiyle gerçekleştirilen bir söyleşide bir soruya verdiği yanıt
kimilerine hoş gelse de bazılarının kafalarında benim gibi soru işaretleri yaratmıştı. Dilerseniz
Mehmet Ağar’ın o zaman ne söylediğini birlikte anımsayalım;
"Yönetmenin ve yönetilmenin daima yazılı olmayan kuralları da vardır!."
O zamanlar bu söylemdeki ifadeden kim ne anlamış ve algılayabilmişti ki?
Acaba, kimileri veya birileri kitlesel yoğunlukla Mehmet Ağar’ın bu sözlerini "Tamam bu kez bu işi
bitirecek parti, bu partidir" diyerek oylarını demokrasi anlayışı ve yöntemlerinden kuşku
duyulabilecek bu anlayışa mı vermişti, vermek istemişti?
Hiç zannetmiyorum!..
Üstelik onların o zamanlar dile getirdikleri en belirgin söylemleri şuydu; Eski Demokrat Parti ve
Menderes geleneğine AKP ve DP'nin birlikte sahip çıktıkları veya çaba gösterdikleri üzerine değil
miydi? Dahası bu çabalar değil miydi ki, Türkiye'yi Atatürk'ten sonra, 1940’ların sonunda İsmet İnönü
ile başlayan ve Adnan Menderes ile zirve yapan ABD ve onun egemen politikalarına, emperyalist
beklentilerine koşulsuz teslim eden!.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları olarak son süreçte büyük ölçüde yitirdiğimiz güven bir tarafa,
daha düne kadar iktidar partisi kadroları içine yuvalanmış birilerinin Cumhuriyet değerleri ile sürekli
kavgalı olmalarını henüz unutmuş değiliz!.
En azından ben unutmuş değilim!.
‘Demokrasi uzlaşma kültürüdür.’ Bunu bir türlü anlamayan, anlamak istemeyen bağnaz zihniyetler
her zaman ülkenin başına olmadık işler açmıştır. Bu durum 2016'daki 15 Temmuz kalkışmasında gayet
apaçık biçimde görülmüştür. O yüzden bu memlekette demokrasi, ne koşulda olursa olsun
vazgeçilmez olarak kalmak, varlığını sürdürmek zorundadır. Yani sözde değil özde demokrasi,
demokratik toplum, daima şiarımız olmalıdır!.
Bu perspektiften bakıldığında en gerçekçi yani reel biçimde 'toplumsal akıl tutulmasının aymazlık
hali' şöyle tanımlanabilir;
'Akıl tutulması, yakın zamana kadar zincirli ve tasmalı kalemler(!) aracılığı ile türlü biçimlerde
sağlanırken, ekran karşısında birileri bakar körler misali diğerlerine verilen komutlar sayesinde kafa
sallarken, stüdyolarda talimatla alkış tutarken oynanan oyunlarla ülkenin geleceğini oylarıyla
belirleyecek seçmenin olguları sağlıklı bir şekilde değerlendirememesi sonucu ortaya çıkmamış
mıdır? Bence haydi haydi çıkmıştır. Matematikte en karmaşık problemleri sadeleştirerek çözmek

mümkündür. Ancak toplumsal tavırları matematiksel olarak açıklasak bile her zaman iki kere iki
maalesef dört etmekmektedir!.’
Sanırım, bilhassa 2007 ‘den bu günlere gelinen süreçte bireylerin veya siyasilerin anlayamadığı veya
anlamak istemedikleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin, yani toplumsal aydınlanmaya
yönelik devrimlerin bilhassa son 70 yıllık süreçte bir türlü içselleştirilememesidir. Bu noktada
maalesef kabul etmek durumundayız ki, özellikle 1950’den sonra mevcut düzene karşıt olarak onca
tarikat, cemaat, FETÖ benzeri örgüt ve onların uzantıları çok rahat biçimde bazı dönemlerde fazlasıyla
palazlanıp adeta kafa tutmaya, tehdit edici davranmaya başladılar ve de zaman içinde epeyce yol
aldılar. Bu durumun acı sonuçlarını 2016'daki 15 Temmuz gecesi çok acı biçimde gördük ve yaşadık.
Bu ‘ahval ve şerait’ içinde hala akıl tutulmasının aymazlık halini hala yaşayanlar varsa ki ben var
olduğunu düşünüyorum. İşte onlar, 15 Temmuz kalkışması sonrası süreçte daha da zorlu geçmeye
başlayan dönemde kendilerini asla çıkılması mümkün olmayan bir demokrasi parkurunda görmek
zorundadır. Aklı tutulan gaflete düşer, dememek için tavsiyem ve temennim odur ki, yazılarımda
sıkça dile getirdiğim yani ‘akıl tutulmasının aymazlık hali’ şeklinde tanımladığım toplumsal kültürün
zeminini kaybetmesi, yok olup gitmesine asla mahal vermemek gerekmektedir. Aksi halde halimiz
nice olur, hiç düşündünüz mü?..