Bu yazım kesinlikle bir seçim tahmini, öngörüsü üzerine değildir. Üstelik dün seçimlerin gerçekleştirildiği günün hemen ertesi yani bugünün sabahında 31 Mart yerel seçim sonuçlarına dair herhangi bir tahmin veya öngörüde bulunmanın anlamsız ve de saçma sapan bir şey olacağını düşünüyorum. Dahası sizlerin şimdi okuduğunuz bu yazımı geçen cumartesi günü 30 Mart’ta kaleme almış bulunmaktayım. Seçimler öncesi süreçte bu sütunlarda olası seçim sonuçlarına dair tahmin ve öngörülerimi, gönlümden geçenleri, aklımın ve mantığımın neyi işaret ettiğini, kimlerin kazanabileceğini, kimlerin kaybedebileceğine dair gözlemlerime dayalı tahminlerimi birkaç kez yazdım anlattım. Dün itibarıyla 31 Mart yerel seçimleri gerçekleşti, bitti, gitti yani…
Bu yazımı seçimden bir gün önce kaleme aldığım için, bugün bu sütunlarda okuyacaklarınız seçim öncesi olası seçim sonuçlarına dair yaptığım tahmin ve öngörülerin ne ölçüde doğru çıkıp çıkmadığına ilişkin bir nevi barometre işlevi de görecektir sanırım. Öncelikle genel anlamda şu değerlendirmeyi yapmak en doğrusudur, diye düşünüyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi’nden oluşan ‘Cumhur İttifakı’ önemli oranda oy kaybına, dolayısıyla yerel yönetimlerden güç kaybına uğramıştır, kanısındayım. AKP ve MHP’den oluşan Cumhur İttifakı’nın olası oy ve güç kaybının olası sebeplerinden en önemlisi; bence yüksek enflasyonun yarattığı had safhaya ulaşan geçim sıkıntısı ile geçen yıl yapılan genel genel seçimlerden bu yana süregelen toplumsal kutuplaşma, ötekileştirme politikalarının ‘bumerang etkisi’ denilebilecek biçimde yansımasıdır. Bu nedenledir ki dün gerçekleşen seçimde AK Parti ve MHP’ye oy vermekten kaçınan seçmenin bence önemli bir bölümü büyük olasılıkla yine CHP’ye oy vermemiştir ama başta Yeniden Refah Partisi, İYİ Parti, DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi, Demokrat Parti ve hatta HÜDAPAR ve Büyük Birlik Partisi’ni de tercih etmekten kaçınmamıştır. Burada kast ettiğim Cumhur İttifakı’nın olası oy yitirmesi, olası güç kaybının başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere, sözünü ettiğim muhalefet bloğunda yer alan partilerin işbirliği içinde, organize biçimde değil de, dağınık halde ayrı ayrı ve de birbirleriyle didişerek seçim sürecini sürdürmeleri nedeniyle özellikle taşra da ve de kırsalda, belki de çok az oy farkıyla belediye başkanlıklarını kazanamamalarına etki etmiştir, diye düşünüyorum. Ancak şundan eminim ki, Cumhuriyet Halk Partisi özellikle büyükşehirlerde ve daha önce az farkla kazanabildiği bazı küçük sayılabilecek kırsal denilebilecek il ve ilçelerde oy oranını önemli ölçüde arttırmayı başarabilmiş, kazanması mümkün görünmeyen bazı belediye başkanlıklarını sürpriz biçimde kazanmayı başarmıştır, diye tahmin ediyorum. Ayrıca şunun da belirtmek isterim ki yeri gelmişken İYİ Parti’nin oy oranı epeyce gerilemiştir, diye tahmin ediyorum. Ancak öyle sanıyorum ki Meral Akşener’in istediği buydu. Çünkü onun amacı oy oranını arttırmak değil, CHP’ye kaybettirmek, CHP’nin oy oranını geriye çekmek ve böylelikle Erdoğan ve AK Parti’ye MHP’nin ötesinden bir alternatif sunmak!...
Seçim sonuçlarına ilişkin bir başka öngörüm de Ali Babacan liderliğindeki DEVA Partisi’nin orta sağ temsilcisi konumuna gelebileceğidir. DEVA, AK Parti’nin seküler yani laik kesiminin oyunu, 22 yıllık yakın geçmişte AK Parti destekçisi olan iş insanlarının, liberallerin, İkinci Cumhuriyetçilerin oylarını alarak en azından yüzde dörtler, beşler eşiği aşarak, ciddi bir oy oranına ulaşabilirse kanımca Avrupa ve Amerika’nın da dış desteğiyle de ülkemizde orta sağın temsilcisi konumuna yükselebilir kanımca. Üç büyük ilimiz İstanbul, Ankara ve İzmir’de büyükşehir belediye başkanlıkları yine CHP’de kalmıştır, düşüncesindeyim. Dünkü seçimin gayet çekişmeli geçtiği, Balıkesir, Bursa, Manisa, Denizli, Antalya, Mersin, Adana, Hatay, Zonguldak, Giresun belediye başkanlıkları seçiminden bilhassa Balıkesir ve Bursa’da AK Parti’nin bu kez kaybettiğini düşünüyorum. Elbette bu tahminlerim, yoruma dayalı. Çünkü ben yazımı seçimden bir gün önce kaleme aldım. Bir kez daha anımsatmak isterim. Sonuç olarak şunu bir kez daha belirtmek isterim; bu seçimin sonuçları ülkemizdeki demokrasiyi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel varlığını, özgürlükleri, egemenliğin ölçütlerini, çevre korunması ve çevre duyarlılığının ölçütlerini ne ölçüde önemsenip benimsediği belirlemiştir. Dahası iktidarın ve onun en büyük bileşenlerinin başında gelen MHP’nin, onların çok özlediği teokratik faşizm özentili düzene, geçit verilmesin, diye umuyor ve diliyorum!..
Yorum yapın