ÖNCE VATAN MI? ÖNCE SECCADE Mİ?
Elbette ki önce vatan'dır, çünkü millet olanın olabilenin önceliği daima vatandır!.
Geçen yıl yani 2020 yılının son günlerinde benzer başlık ve içerikle bu sütunlarda yayımlanan yazımı
biraz güncelleyerek biraz da özetleyerek sizlere tekrar sunmakta yarar görüyorum. Bilhassa son 36-37
yılda ivme kazanan radikal İslami hareketlerin içerisine çok ilginç şahıslar ithal edilmiştir. O İthalatçılar
ise Batı dünyasının ekürisi siyonist ve aynı zamanda küresel güç odaklarıdır. İslami hareketlerin
tarihçesini çok iyi inceleyen ve irdeleyen bir isim olarak bildiğim İlahiyatçı Nazif Ay'a göre; İslami
hareketlerin içine ithal malı olarak sokulan en önemli aktrislerinden biri 1960’lı yıllarda siyaset
felsefesi doktorası yapmış olan New York'lu Musevi yani Yahudi asıllı Margaret Marcus’tur.
Margeret Marcus önce Hristiyan olmuş, sonra da Müslümanlığı seçmiş ve adını Meryem Cemile
olarak değiştirmiş bir isim olarak göze çarpmaktadır. Meryem Cemile, yani Margaret Marcus,
Pakistan’da Sosyalizmi İslam’la evlendirmek isteyen İslami teorisyenlerden Mevdudi’nin sağ
koluyla evlendirilmiş. Lüks otellerde kalan ve Batı tarzı eğlence partilerine katılan Mevdudi,
İslam’ın Sosyalizm ile birlik olmasını savunarak ön plan çıkmaya başlamıştır. O yıllarda İsrail’in
Araplara karşı tehdit edici, dayatmacı, küçümseyici tavırları Müslüman Arapları ve diğer Müslüman
kitleleri rahatsız başlayınca derhal yeni bir projenin(!) hayata geçirilmesi için düğmeye basıldı. Söz
konusu projede aktif rol alan Meryem Cemile, İsrail’in piyonu olarak kullanılmaya başlandı.
Bu proje özetle şöyleydi; 'Vatan' ve 'millet' gibi kavramların Müslümanlarca kullanılmaması gerektiği,
bu kavramlara önem vermenin 'ırkçılık' olduğu tezi yüksek sesle ve de ısrarla duyurulmaya
savunulmaya başlandı. 'Vatan' ve 'millet' gibi kutsal değerleri yıpratarak Müslüman halkları
kimliksizleştirmede İsrail’in lehine büyük hizmetlerde bulunuldu. Sözünü ettiğim bu projenin sözcüsü
Margaret, yani yeni adıyla Cemile; “Vatan, seccadenin olduğu yerdir. Başka vatan aramaya gerek
yoktur. Çünkü İslam evrenseldir. İslamın var olduğu olduğu, seccadenin serilebildiği her yer
vatandır!” diyordu. İslami siyasete büyük anlamlar yükleyen İslamcılar ve öncelikle Araplar, 1960'lı
yılların ikinci yarısından itibaren ‘Önce vatan’ veya ‘Önce seccade’ diyerek iki kısma bölünmeye
başlamışlardı. Nihayetinde 1967'de yaşanan 6 Gün Savaşlarında küçücük İsrail, 100 milyondan fazla
nüfusu barındıran Müslüman Arapları binbir parçaya bölmeyi başardı. Bu bölünme ve parçalanma
süreci 70'li yılların sonundan itibaren, 80'li ve 90'lı yıllarda artarak devam etti ve günümüze kadar
geldi. Tüm bunların başlıca ve hatta ana sebebi ise buraya kadar dünden beri anlatmaya çalıştığım, on
yıllardır ilmik ilmik işlenen büyük algı politikasının ne denli başarıya ulaştığını görmekten geçmektedir.
Dünden beri sizlere anlatmaya çalıştığım konuları, İnternet üzerinden derlediğim bilgilerden edindim.
Bu bilgileri elde ettiğim kaynaklardan en önemlisi de yukarıda sözünü ettiğim ilahiyatçı Nazif Ay'dır.
Bu son derece önemsediğim isim, yani Nazif Ay, peygamberimiz Hz. Muhammed'in baba tarafından
soyunun onuncu göbekten Hz. İsmail'e dayanmakta olduğunu ve peygamberimizin Türk soylu
olduğunu öne sürmektedir. Nazif Ay'ın bu konudaki iddiası şöyledir; "Hz. Muhammed’in baba
tarafından soyu onuncu göbekten Hz. İsmail’e dayanmaktadır. Hz. İsmail’in babasının adı da Hz.
İbrahim’’dir. Kur’an’da İbrahim’in babasının adı “Azer” diye verilmektedir.(En’am Suresi, Ayet 74)
Bazı Arap tarihçilerinin de içinde bulunduğu fikir insanlarına göre; Azer, Azerbaycanlıları içine alan
Türk boyuna mensup bir Türk’tür. Fakat bazı tarihçilere göre ise Azer, Sümer uygarlığının bir
üyesiydi. Ancak, Muazzez İlmiye Çığ ve kimi Sümerologların iddiasına dikkat edersek Sümerler
zaten Türk ailesine ait bir topluluktur. Sümer ismini onlara başka topluluklar koymuş olup onlar
kendilerine Kender diyorlardı. Kenderler, Orta Asya’dan gelen Türk boylarındandı. Tüm bu
ayrıntılar öylesine ciddidir ki kimi Arap kaynaklarında bile Hz. Muhammed için “Aslen Arap olmayıp
zamanla Araplaşmış Arap” anlamında “Musta’ribe Arap” ifadesinin kullanıldığını görmekteyiz. Bu
noktada en önemli itiraz, hiçbir peygamberin babasının, yani peygamberlerin atalarının müşrik
olamayacağı inancıdır. Oysa Hz. Nuh’un oğlunda olduğu gibi, peygamberlerin kendileri korunmuş
olsa da aile yakınlarının şirkten uzak olma şartı yoktur. Bu noktada Irkçılığın dinde ve insanlık
değerlerinde asla kıymeti olmadığını özellikle belirtmeliyim."
Tüm inananların inançlarını doğru biçimde ve de sömürülmeden dolayısıyla kandırılmadan
yaşayabileceği günler dileğiyle bu günlükte bu kadar..
Yorum yapın