O HALDE NE YAPMAK LAZIM!

Yaklaşık üç yıldır BİRLİK gazetesinde bu sütunlarda yayımlanan siyaset içerikli yazılarımı okuyan
saygıdeğer okurlarımdan bazıları telefonla veya sosyal medya üzerinden bana ulaşarak kaleme
aldığım ‘siyasete dair’ yazılarımda karamsarlık ve de keskin çizgilerle kararlılık havasını fazlasıyla
hissettiklerini, dahası aşırı bir gerginlik, hatta kızgınlık içinde olduğum öngörüsünde bulunmuşlar.
Öncelikle şunu belirteyim; Yazdıklarımın içeriğinde ‘nasıl bir hava bulunduğundan’ ötesinde veya
yazılarımı ‘nasıl bir ruh haliyle’ kaleme aldığımın tahlilini yapmaktan dolayı ‘ne yazdığım, neyi
anlatmak istediğime’ bakılmasının daha doğru ve yararlı olduğunu düşünüyorum. O nedenle daha
önceki yazılarım gibi bugün de yazdıklarımın da ‘dikkatlice ve de sadece göz gezdirme ya da bir kez
okuma şeklinde değil’ gerekirse birkaç kez okunarak değerlendirilmesi beklentisi ve arzusu içindeyim.
Örneğin; Bugün yazacaklarım, salt iktidarda muktedir olanların veya olmaya çalışanlara ilişkin değil,
onların karşısında duran karşıtlara yani muhaliflere de dairdir. Ama mutlak bilinmesini isterim ki; 'Ben
ne bu tarafta ne de öteki tarafta durmaya pek meraklı biri değilim. O nedenle her iki tarafa da hem
iğne hem de çuvaldız batırma cüretini ve dolayısıyla hakkını kendimde görebiliyorum.' İçinde
bulunduğumuz koşullarda, siyasal yaşamın ağırlığı, olumsuzlukları, yaşamın tüm alanlarını derinden
etkiliyor. Siyasal mücadelelerin ve özellikle de muhalif çevrelerin içerisinde yer alanlar, yaşanan
süreçleri aklı başında irdeleyip değerlendirdikçe, çoğunlukla ortak bir noktada buluşuyorlar. O nokta
da siyaset yapma tarzının değiştirilmesinde odaklanıyor. Yaşamın hemen her alanında olduğu gibi
siyaset alanında da, zamanın o durdurulamaz akışı ve yaşamın diyalektiği, yeni ihtiyaçları ortaya
çıkarıyor. Elbette yeni yol ve yöntemleri de beraberinde getiriyor. İşte tüm bu gelişmeleri
gözlemleyip, çözümleyip ve sentezleyerek, toplumsal mücadele alanlarında yeni hedefler belirlemek
ve yeni yol haritaları oluşturmak gerekiyor. Bu bağlamda, yeni siyaset yapma tarzının en önemli
dayanağının ‘siyasal yaratıcılık ve üretkenlik’ olduğunu düşünüyorum. Gerek siyasal partilerde
gerekse farklı düşünsel veya eylemsel çevrelerde buluşup, ‘hayata dair iddialar’ ortaya koymak ve bu
iddiaları hayata geçirmek isteyenler, çoğunlukla ‘dar alanda kısa paslaşmalar’ içinde kalıyorlar. Bence
bu kısır döngü, giderek düşünsel ve eylemsel üretimi kısırlaştırıyor, verimi düşürüyor. Hatta bir süre
sonra, enerjilerini birbirlerine karşı iç mücadeleler içinde tüketmeye başlıyorlar. Oysa hayat o kadar
geniş ve mücadele gerektiren biçimde ve de o denli çok boyutlu ki, anlatamam!.
Yeter ki biz yaşamın tüm renklerini görmek ve mücadelenin tüm boyutlarını kavramak isteyelim.
Böyle bakıldığında elbette yapılacak iş de çok, verilecek uğraş da çok, öyle değil mi? En güzeli de
yaşamı bir ucundan yakalamak, bence ‘hayata müdahil olmaktır!.’
Çünkü uğraşıları, emekleri birleştirip eylemsel kılarak, hayatı değiştirmek ve dönüştürmek mümkün
görünmektedir. Ancak genel olarak bakıldığında ilerici çağdaş geçinen sol çevreler ve sosyal
demokratlar, uzun süredir çoğunlukla kimlik siyasetinin, kültürel çelişkilerin ve de çatışmaların dar
alanlarına hapsoldular, gibi geliyor bana. Onlar kanımca yaşama sınıfsal, sosyal ve toplumsal
mücadelenin perspektifinden bakmayı unuttular, en azından bu gerçekliği ihmal ettiler, ya da
ediyorlar. Yirmi birinci yüzyılın dünyasında ve yeni bir başlangıç olan 2020'nin Türkiye’sinde,
toplumsal mücadelenin temel karakteri öncelikli olarak 'ekonomiktir, sınıfsaldır, sosyaldir.' Elbette
düne göre hedef kitleler değişmiştir, farklılaşmıştır. Ancak yine de kentlerin çeperlerinde yani kentleri
çevreleyen kuşakta yaşayan yoksullardan, işsizlerden, fabrikalarda, benzer işyerlerinde doğrudan
üretimin içinde olanlara, kentlerin merkezlerinde çok katlı yapılarda, alışveriş merkezlerinde görev
yapan mavi veya beyaz yakalılardan kırsal kesime, tarımsal alanlara uzanan çok farklı toplumsal
mücadele alanları vardır. Elbette ilerici çağdaş geçinen bireylerin oluşturduğu solun, sosyal
demokratların olmazsa olmazları üniversiteleri, gençleri ve aydınları da bu alanlara eklemek olmalıdır.
Aslına bakarsanız, solun sosyal demokrasinin toplumsal mücadele alanları çok geniştir ve çeşitlidir.
Ancak ne kadar solcu veya sosyal demokrat bu gerçeğin farkındadır?.
Toplumsal mücadelelerin yoğun uğraşısı içinde siyaset yapma tarzını değiştirmek ve yenilemek
gerekiyor. Ama unutulmaması ve her zaman anımsanması gereken solun temel değerleridir,

hasletleridir. Bu değerler içinde düşünsel ve siyasal üretim, yol arkadaşlığı, dayanışmak, paylaşmak
her zaman ve her koşulda vazgeçilmez değerlerdir. Bilmem anlatabildim mi?.