Bilmem hiç düşündünüz mü?..
Ülkemizde özellikle yirmi yıllık süreçte ‘İslam dini’ üzerine ortaya konulan görüşlerin ve tartışmaların ‘siyasallaştırıcı’ dolayısıyla ‘dünyevileştirici’ karakteri varlığını arttırarak sürdürmeye devam etmektedir. Güncel yaşamın içinde yani görünür olarak hep İslam konuşuluyor, İslam savunuluyor veya duruma göre kimileri tarafından İslam yargılanıyor. Ancak görünen görüntünün böyle olmasına rağmen arka planda yaşanan gelişmelere göre durumlar değerlendiriliyor, konumlar yoklanıyor, bir yerlere türlü mesajlar veriliyor, hedef kitleler konsolide ediliyor veya stratejik hesaplar yapılıyor. Yapılan tartışmaları, dolaşıma giren konuları İslam ve toplum yapımız adına doğru okumamız gerekiyor. Konuştuğumuz hatta tartıştığımız gerçekten İslam mı, yoksa başka bir şey mi? Konunun muhataplarına ısrarla bu soruyu sormak zorundayız. İslam’ı konuşacaksak doğrudan İslam’ı, başka bir meseleyi konuşacaksak, doğrudan onu konu etmemiz gerekmiyor mu? Olguları birbiri üzerinden konuşmak veya birini göstererek diğerinden söz etmek, sorunların çözümünde sağlıklı bir yaklaşım biçimi asla değildir. Batılı araştırmacıların İslam üzerine konuşması, batılı düşünce ve siyaset açısından anlaşılabilir. İslam dünyasına mensup insanların İslam üzerinden konuşması, anlaşılması zor bir hadisedir. Mesela din ve çağdaşlaşma konusu salt bugününü değil on yıllardır konuşulan bir tartışma konusudur. Dini çağdaşlaşma üzerinden veya çağdaşlaşmayı din üzerinden konuşmak sürekli yapageldiğimiz bir iştir. Bu durumda her iki olgu birbirine karşıt hâle getirilir. Oysa dini kendi içinde kendi dinamikleri ile çağdaşlaşmayı da kendi zemininde kendi dinamikleri ile konuşmak aklın ve bilimin gereğidir. Dinin muhatabı da akıl olduğuna göre akli selim varlık bireysel yaşamında neyi nasıl değerlendireceğini bilir. İmanın özgürleştirici karakteri tam da bu noktada açığa çıkar. Din etrafında oluşmuş hiçbir düşünceyi dogma haline getirmez. Şu günlerde ortaya çıkan, eğitim kurumlarının bazı tarikat ve cemaatlere bırakılması Milli Eğitim’in mahiyetiyle kuruluş amaçlarıyla asla bağdaşmaz ve de örtüşmez. Cemaat ve tarikat meselesi dinin içinde tartışılması gereken bir konudur. Eğitimi, tarikat ve cemaat kurumlarıyla ilişkilendirmek eğitime ve toplumun birlik beraberliğine zarar verir. Zira tarikat ve cemaatlerin her biri nevi şahsına münhasır anlayışlara sahiptir ve tevhidi tedrisat içinde kesinlikle değerlendirilemez. Bunu yapanların dini siyasallaştırma ve dünyevileştirme niyetleri apaçık ortadadır.
Bilim kurumlarını rasyonel zeminden çıkarmak, dinin insan inşasına yönelik ortaya koymaya çalıştığı temel ilkeleri dikkate alarak söyleyelim, dinin bizzat kendisine ihanet değil midir?
Çünkü ‘din toplumu değil, insanı inşa eder.’ Dini kurumsal bir yapıya döndürmek (buna kilise anlayışı da diyebilirsiniz) insanın muhataplığını devre dışı bırakmak demektir. Oysa dinin muhatabı toplum değil bireydir, bireyin ahlaki inşasıdır. İslam son tahlilde başka dinlerde olduğu gibi, mabetlerde kökleşmiş tüm yapıları reddeden, ruhban sınıfını ortadan kaldıran bir dindir. Demem o ki, bu konuları ortaya atanlar ve bir takım politik hesaplar üzerinden her meseleyi dine bulaştıranlar, dolaylı yönden İslam’ı hedef noktası yaparak, yanlış uygulamaların faturasını yine İslam’a kesmektedirler. Her mesele kendi zemininde konuşulduğu zaman meselelerin çözümü kolaylaşır. Bir şeyin üzerinden konuşmak, o şeyi konuşmak değildir. Asıl olan ne adına konuştuğunuzdur. Oryantalistler ve gelenekçi Müslümanların, İslam’ı konuşurken üzerinde buluştukları zeminin ortak karakteri, esasında modern dünyanın bütün meselelere yaklaşımında takındığı genel bir tavırdır. Siyaset de aynı şekilde ya o ya bu, ak ve kara mantığı üzerinden yapılmaktadır. Oysa karşı olma veya savunma psikolojisiyle bir olgunun hakikatini görmek çoğu zaman olanaksızdır. Bu yüzden İslam üzerinden konuşmak, ‘dünyevileştirici’ ve ‘siyasallaştırıcı’ bir anlayışa çanak tutmak demektir. Bugün Batı’yı Hıristiyanlık üzerinden konuşmuyoruz. Çünkü Batı denilen olgu, bize Hıristiyanlık olarak yansımıyor. Hıristiyanlık, bize yansıyan bütünün bir parçasıdır kanımca…
Biz Batı’yı bilim ve teknolojideki üstünlüğüyle, sermaye gücü ve sömürgeciliğiyle, yaşama biçimiyle, insana bakışı ve hukuk anlayışıyla görüyor ve tartışıyoruz. Peki Türkiye neden hep İslam üzerinden konuşuluyor? İslam üzerinden konuşuluyor çünkü Türkiye’de siyaset, din üzerinden yapılıyor. Her birimiz de bilinçli veya bilinçsiz böyle bir siyasetin parçası olmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. Her şeyi İslam üzerinden konuşmak, İslam’ı konuşmak ve anlamaya çalışmak değildir. İslam bir dindir, dünyevileştirilmiş veya siyasallaştırılmış İslam çok başka bir şeydir. Toplumsal hayatta objektif karşılığı olmayan her türlü çaba, hangi biçim ve yöntemle ortaya konulmuş olursa olsun, yozlaşma ve yabancılaşma kültürünün bir uzantısı veya yansımasıdır. İnsancıl ve toplumsal değerleri sarsan yaklaşımlar ise toplum adına hiçbir yeni üretimde bulunamaz ve sadece mevcudu tüketir. Bugün Türkiye’nin meselelerini İslam üzerinden konuşmaya devam ettiğimiz sürece, İslam’ı doğru anlamada zorlanacağımız gibi herhangi bir konuda veya sorunda kesinlikle sağlıklı bir çözüme ulaşmış olmayacağız. Benden söylemesi yani yazması…
Başka daha ne söyleyeyim ne yazayım, ne anlatayım sizlere!...
Yorum yapın