DOBRA DOBRA

Necip; sözcük anlamıyla soylu, asil, soyu temiz, cömert, temiz kapli gibi anlamlar içerir. Mazlum ise;
Boynu bükük anlamına gelmektedir. Yani bugün yazımın başlığında elbette ki 'ironik biçimde' necip
medyamız derken soylu asil ve de cömert medyamızdan bahisle necip medyamızın mazlum yani
boynu bükük evlatlarına seslenmeye devam ediyorum.
Memleketimiz medya patronları dolarla avroyla maaş verdiklerine hiç dokunmadan, üç kuruş paraya
çalıştırdıkları gazetecileri sokağa atmakta bir an için hiç tereddüt göstermemektedirler. Yazılarında
sokağa atılan gazeteciler için tek satırı esirgeyen bir kısım gazeteciler, 'ben onlara kalemşör(!)
diyorum' sıranın bir gün kendilerine de gelebileceğini her nedense hiç akıllarına getirmemektedirler.
Onlar 'akıl tutulmasının aymazlık halini' yoğunlukla yaşadıklarından dolayı işini doğrulukla ve
dürüstçe yapan gazetecilerin birer birer işten atılmasının bir kısım medya patronlarının çıkarlarıyla,
malum siyasetçilerin 'al gülüm ver gülüm' hesaplarına ters düşen yazı ve haberlerinden dolayı
gerçekleştiğinin 'her nedense' farkında değilmiş gibi davranmaktadırlar. O medya patronlarından
bazıları yakın geçmişte bir sebeple zihnine nakşettiği bu gazetecilerden bazılarını eline fırsat
geçtiğinde bir bir acımazca hesabını görmekten hiç kaçınmamış, gözünü kırpmadan işten atmayı
vazife bellemiştir. Efkar-ı umumiye (kamuoyu) tarafından bu durum sadece 'ma'lüm bir hal' yani
'sıradan, basit' bir durum olarak görülmüştür. Aslında halkın malumatsız (bilgisiz) ve ceridesiz
(habersiz) kalması için sokağa atılan bu dürüst gazeteciler, kendi pür melallerinin ne olacağını dahi
soramamaktadırlar. Memleketin ahvali; ağır aksak yürütülmeye çalışılan demokratik, siyasal, sosyal,
ekonomik nizamı iyiden iyiye epeyce bozulmuş durumdadır. Millet fakr-ü zaruret içinde harap ve
bitap düşmüş vaziyettedir. Ancak ben yine de her şeye rağmen eminim ve müsterihim ki, işsiz güçsüz
beş parasız bırakılmış meslek ahlakına düşkün olan bu memleketin 'mazlum evlatları' olan 'hakiki
gazeteciler' demokrasinin lüzumuna herkesten çok inanmış, parlamenter cumhuriyet rejimine
herkesten çok benimsemiştir.
Ey memleketim medyasının kara bahtlı, 212 sayılı kendi yasasının 46 sonra kaldırıldığında ancak
farkına varan, beş yıl sonra aynı yasanın kadük hale getirilerek tekrar yürürlüğe girmesi için ancak
dürtülünce harekete geçen, ancak bu sefer toplu iş sözleşmesiz ve sendikasız bırakılan yıllar boyu her
kriz döneminde işsiz, güçsüz bırakılmış çocukları, gazeteci kardeşlerim işte bu sebeplerden ötürü
sizlere yazımın başlığında 'necip medyamızın mazlum evlatları' diye ironik biçimde seslendim.
Aslında sizler daima; Atatürk'ün dediği gibi "Milletin müşterek sesi gazeteciler!" olmasınız..
Tüm bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifeniz, unuttuğun ve yok sayılmaya çalışılan yasal haklarının
korunması için sendikal örgütlenme ve toplu iş sözleşmesi hakkını örgütlü güç olarak yaşama
geçirilmesi için mücadele etmek, meslek ahlakını, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni
korumak ve mesleğin onurunu kurtarmaktır. Muhtaç olduğunuz kudret memleketimizin 150 yıllık
basın tarihindeki şerefli ve haysiyetli gazetecilerden devraldığınız onurlu mücadele azminde,
kaleminizin ucunda, bilgisayarınızın tuşlarında ve hiç bitmemesi gereken demokrasi inancında mevcut
olmalıdır!.