Daha önce bu sütunlarda birkaç defa yazdım, anlattım ama beni bilirsiniz ‘zaruret hasıl olduğundan’ yine yazıp yine anlatacağım. Hiç kusura bakmayın! Ya da kusuruma bakarsanız bakın hiç umurumda değil!..

Eğer birazdan okuyacaklarınızı yazmaz, anlatmaz isem o zaman çok büyük vebal altında kalırım!..

Yine bir kez daha anlatmaya başlıyorum:

Necip; sözcük anlamıyla soylu, asil, soyu temiz, cömert, temiz kalpli gibi anlamlar içerir.

Mazlum ise; Boynu bükük anlamına gelmektedir. Yani bugün yazımın başlığında elbette 'ironik biçimde' necip medyamız derken soylu asil ve de cömert medyamızdan bahisle necip medyamızın mazlum yani boynu bükük evlatlarına seslenmeyi amaçlıyorum. Memleketimizin arzı ulusal boyutta varlık sahibi medya patronları dolarla avroyla maaş verdikleri ‘uysal koyun’ misali kimselere hiç dokunmadan, üç kuruş paraya çalıştırdıkları benim tabirimle ‘gerçek basın emekçisi’ gazetecileri sokağa atmakta bu devirde bir an için hiç tereddüt göstermemektedirler. Yazılarında sokağa atılan gazeteciler için tek bir satırı esirgeyen bir kısım sözde gazeteciler, 'ki ben onlara satılık kalemşör(!) diyorum' sıranın bir gün kendilerine de gelebileceğini her nedense hiç akıllarına getirmemektedirler. Onlar 'akıl tutulmasının aymazlık halini' yoğunlukla yaşadıklarından dolayı işini doğrulukla ve dürüstçe yapan gazetecilerin birer birer işten atılmasının bir kısım medya patronlarının çıkarlarıyla, çoğu siyasetçi olan malum egemenlerin 'al gülüm ver gülüm' hesaplarına ters düşen yazı ve haberlerinden dolayı gerçekleştiğinin 'her nedense' ve de hala farkında değilmiş gibi davranmaktadırlar. O medya patronlarından bazıları yakın geçmişte bir sebeple zihnine nakşettiği bu gazetecilerden bazılarını eline fırsat geçtiğinde birer birer acımazca hesabını görmekten hiç kaçınmadan, gözünü kırpmadan işten atmayı vazife bellemişlerdir. Efkarı umumiye (kamuoyu) tarafından bu durum sadece 'malum bir hal' yani 'sıradan, basit' bir durum olarak görülmektedir. Aslında halkın ‘malumatsız’ yani ‘bilgisiz’ ve ‘ceride noksanı’ yani ‘habersiz’ kalması için sokağa atılan bu dürüst gazeteciler, kendi ‘pür melallerinin’ ne olacağını dahi soramamaktadırlar. Memleketin ahvali; ağır aksak yürütülmeye çalışılan demokratik, siyasal, sosyal, ekonomik nizamı iyiden iyiye epeyce bozulmuş bir durum arz etmektedir. ‘Millet fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş vaziyettedir!’

Ancak ben yine de her şeye rağmen ‘eminim ve müsterihim’ ki; işsiz güçsüz beş parasız bırakılmış meslek ahlakına düşkün olan bu memleketin 'mazlum evlatları' olan 'en hakiki gazeteciler' demokrasinin lüzumuna herkesten çok inanmış, Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet rejimine herkesten çok benimsemiştir…

Ey memleketim medyasının kara bahtlı, 212 sayılı kendi yasasının 49 sonra kaldırıldığında ancak farkına varan, beş yıl sonra aynı yasanın ‘kadük hale getirilerek’ tekrar yürürlüğe girmesi için ancak ‘parmakla dürtülünce’ harekete geçen, ancak bu sefer toplu iş sözleşmesiz ve sendikasız bırakılan  yıllar boyu her kriz döneminde her daim işsiz, güçsüz bırakılmış çocukları, hala kaldı ise eğer, gazeteci kardeşlerim; işte tüm bu sebeplerden ötürü sizlere yazımın başlığında 'necip medyamızın mazlum evlatları' diye ‘gayet ironik’ biçimde seslendim. Aslında sizler daima; ulu önder Atatürk'ün dediği gibi "Milletin müşterek sesi gazeteciler!" olmasınız…

Tüm bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifeniz, unuttuğun ve yok sayılmaya çalışılan yasal haklarının korunması için sendikal örgütlenme ve toplu iş sözleşmesi hakkını örgütlü güç olarak yaşama geçirilmesi için mücadele etmek, meslek ahlakını, merhum Nezih Demirkent tarafından 63 yıl önce kaleme alınan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni önce cidden ve gerçekten okumak, okuduğun ilkeleri ise korumak ve mesleğin onurunu her şart altında daima kurtarmaktır. Muhtaç olduğunuz kudret, memleketimizin 160 yıllık basın tarihindeki şerefli ve haysiyetli gazetecilerden devraldığınız onurlu mücadele azminde, kaleminizin ucunda, bilgisayarınızın tuşlarında ve hiç bitmemesi gereken demokrasi inancında mevcut olmalıdır!..

NOT; Tüm bu yazdıklarımı bırakın uygulayacak ve de yapacak, anlayacak, algılayacak bu koca memlekette bir elin parmakları kadar 'ADAM GİBİ ADAM OLAN ÜÇ, BEŞ GAZETECİ' çıkar mı?

HİÇ ZANNETMİYORUM AMA YİNE DE NEYSE BEN YAZMIŞ OLAYIM!..