NE YAPMAK GEREKTİĞİNİ BİLEN VAR MI?
Balıkesir BİRLİK gazetesinde de bu sütunlarda yayımlanan bilhassa siyaset içerikli yazılarımı okuyan saygıdeğer okurlarımdan bazıları telefonla veya sosyal medya üzerinden bana ulaşarak kaleme aldığım ‘siyasete dair’ yazılarımda karamsarlık ve de keskin çizgilerle kararlılık havasını fazlasıyla hissettiklerini, dahası aşırı bir gerginlik, hatta kızgınlık içinde olduğum öngörüsünde bulunmuşlar. Öncelikle şunu belirteyim; Yazdıklarımın içeriğinde ‘nasıl bir hava bulunduğundan’ ötesinde veya yazılarımı ‘nasıl bir ruh haliyle’ kaleme aldığımın tahlilini yapmaktan dolayı ‘ne yazdığım, neyi anlatmak istediğime’ bakılmasının daha doğru ve yararlı olduğunu düşünüyorum. O nedenle daha önceki yazılarım gibi bugün de yazdıklarımın da ‘dikkatlice ve de sadece göz gezdirme ya da bir kez okuma şeklinde değil’ gerekirse birkaç kez okunarak değerlendirilmesi beklentisi ve arzusu içindeyim. Örneğin; Bugün yazacaklarım, salt iktidarda muktedir olanların veya olmaya çalışanlara ilişkin değil, onların karşısında duran karşıtlara yani muhaliflere de ilişkindir. Ama mutlak bilinmesini isterim ki; 'Ben ne bu tarafta ne de öteki tarafta durmaya pek meraklı biri değilim. O nedenle her iki tarafa da hem iğne hem de çuvaldız batırma cüretini ve dolayısıyla hakkını kendimde görebiliyorum.' İçinde bulunduğumuz koşullarda, siyasal yaşamın ağırlığı, olumsuzlukları, yaşamın tüm alanlarını derinden etkiliyor. 2018 Genel seçimleri, sonrasında 2019 yerel seçimleri ve ardından yaşadığımız Coronavirüs salgın sürecinde bugüne kadar gözlemlediğim siyasetin solunda, sosyal demokrat ve çağdaş, ilerici geçinen çevrelerde, kısaca tüm muhalif görünen kesim de inkar edilemez biçimde tüm iyimser eylem ve söylemlere hatta çabalara rağmen bir karamsarlık ve moral bozukluğu hali varmış gibi görünüyor ya da bana bana öyle geliyordu. Üstelik bu olumsuz gibi görünen durum, her geçen gün kendini daha çok hissettiriyor havası da egemen durumdaydı. Gerçi 14 Mayıs seçimlerine şunun şurasında bugünü saymazsak 25 gün kalmışken, “tencere tava yine aynı hava!.” Diyebiliriz..
Oysa bu olumsuz ruh halinden hızla sıyrılmak, yeni umutlara, yeni mücadelelere yılmadan ve bıkmadan yelken açmak gerekiyor. Siyasal mücadelelerin ve özellikle de muhalif çevrelerin içerisinde yer alanlar, yaşanan süreçleri aklı başında irdeleyip değerlendirdikçe, çoğunlukla ortak bir noktada buluşuyorlar. O nokta da siyaset yapma tarzının değiştirilmesinde odaklanıyor. Yaşamın hemen her alanında olduğu gibi siyaset alanında da, zamanın o durdurulamaz akışı ve yaşamın diyalektiği, yeni ihtiyaçları ortaya çıkarıyor. Elbette yeni yol ve yöntemleri de beraberinde getiriyor. İşte tüm bu gelişmeleri gözlemleyip, çözümleyerek ve sentezleyerek, toplumsal mücadele alanlarında yeni hedefler belirlemek ve yeni yol haritaları oluşturmak gerekiyor. Bu bağlamda, yeni siyaset yapma tarzının en önemli dayanağının ‘siyasal yaratıcılık ve üretkenlik’ olduğunu düşünüyorum. Gerek siyasal partilerde gerekse farklı düşünsel veya eylemsel çevrelerde buluşup, ‘hayata dair iddialar’ ortaya koymak ve bu iddiaları hayata geçirmek isteyenler, çoğunlukla ‘dar alanda kısa paslaşmalar’ içinde kalıyorlar. Bence bu kısır döngü, giderek düşünsel ve eylemsel üretimi kısırlaştırıyor, verimi düşürüyor. Hatta bir süre sonra, enerjilerini birbirlerine karşı iç mücadeleler içinde tüketmeye başlıyorlar. Oysa hayat o kadar geniş ve mücadele gerektiren biçimde ve de o denli çok boyutlu ki, anlatamam!.
Yeter ki biz yaşamın tüm renklerini görmek ve mücadelenin tüm boyutlarını kavramak isteyelim. Böyle bakıldığında elbette yapılacak iş de çok, verilecek uğraş da çok, öyle değil mi? En güzeli de yaşamı bir ucundan yakalamak, bence ‘hayata müdahil olmaktır!.’
Çünkü uğraşıları, emekleri birleştirip eylemsel kılarak, hayatı değiştirmek ve dönüştürmek mümkün görünmektedir. Ancak genel olarak bakıldığında ilerici çağdaş geçinen sol çevreler ve sosyal demokratlar, uzun süredir çoğunlukla kimlik siyasetinin, kültürel çelişkilerin ve de çatışmaların dar alanlarına hapsoldular, gibi geliyor bana. Onlar kanımca yaşama sınıfsal, sosyal ve toplumsal mücadelenin perspektifinden bakmayı unuttular, en azından bu gerçekliği ihmal ettiler, ya da ediyorlar. Yirmi birinci yüzyılın dünyasında ve 2023'ün Türkiye’sinde, toplumsal mücadelenin temel karakteri öncelikli olarak 'ekonomiktir, sınıfsaldır, sosyaldir.' Elbette düne göre hedef kitleler değişmiştir, farklılaşmıştır. Ancak yine de kentlerin çeperlerinde yani kentleri çevreleyen kuşakta yaşayan yoksullardan, işsizlerden, fabrikalarda, benzer işyerlerinde doğrudan üretimin içinde olanlara, kentlerin merkezlerinde çok katlı yapılarda, alışveriş merkezlerinde görev yapan mavi veya beyaz yakalılardan kırsal kesime, tarımsal alanlara uzanan çok farklı toplumsal mücadele alanları vardır. Elbette ilerici çağdaş geçinen bireylerin oluşturduğu solun, sosyal demokratların olmazsa olmazları üniversiteleri, gençleri ve aydınları da bu alanlara eklemek olmalıdır. Aslına bakarsanız, solun sosyal demokrasinin toplumsal mücadele alanları çok geniştir ve çeşitlidir. Ancak ne kadar solcu veya sosyal demokrat bu gerçeğin farkındadır?.
Toplumsal mücadelelerin yoğun uğraşısı içinde siyaset yapma tarzını değiştirmek ve yenilemek gerekiyor. Ama unutulmaması ve her zaman anımsanması gereken solun temel değerleridir, hasletleridir. Bu değerler içinde düşünsel ve siyasal üretim, yol arkadaşlığı, dayanışmak, paylaşmak her zaman ve her koşulda vazgeçilmez değerlerdir. NOKTA!.
Yorum yapın