Geçenlerde Doçent Doktor Necati Ulunay Ucuzsatar isimli bir akademisyenin ‘Misak-ı Milli’ konulu tarihsel bilgi ve belgelere dayalı anlattığı makalesini beğenerek okudum. Bugün ben de aynı konuya dair o akademisyenin makalesinden kısa alıntılar yaparak konuya ilişkin bir şeyler anlatmaya çalışacağım; Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devleti’nin teslim oluşuyla imzalanan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi hükümlerine dayanarak yurdumuzu işgal eden İtilaf Devletleri’ne yani İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan’a Atatürk’ün önderliğinde yüce Türk ulusu baş kaldırmıştır. 28 Ocak 2024 tarihi de yurdumuzun düşmana teslim edilmeyeceğine ve ulusal sınırlarıyla korunup savunulacağına ilişkin ant içilen “Misakı Milli ya da daha anlaşılır bir deyişle Ulusal Ant’ın geçen pazar günü 104’üncü yıldönümüydü. Osmanlı Sadrazamı Ali Rıza Paşa, İstanbul’u işgal eden İngilizlerin baskısıyla istifa etmiş ve Meclisi Mebusan da Padişah Vahdettin’in kararıyla kapatılmıştı. Devletin yönetim organı kalmayınca Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’yu işgal eden emperyalist devletlere; engin jeopolitik bilgisiyle hazırlayıp üzerine ant içtirdiği 28 Ocak 1920 tarihli Misakı Milli’yi kapanmadan önce Meclisi Mebusan tarafından onaylatarak yanıt vermişti.
“Misakı Milli” Mustafa Kemal’in ulusal politikasını çizen coğrafyaya dayalı, Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihinde elde kalan Musul, Kerkük ve Doğu Trakya’yı içine alan Anadolu ülkesinin işgalci devletlere teslim edilmeyeceğine dair hazırlanan bir ant yani yemin belgesidir. Yüce Türk ulusu, tüm yurdu işgal ve zulüm altındayken her türlü ihaneti görür; Padişah Vahdettin’in baskı, ferman ve fetvalarıyla çıkarılan iç ayaklanmalar ile kanını döker ve “Hilafet Ordusu” adı verilen Yunan ordusuyla yoksulluk içinde çarpışıp bağımsızlık savaşını sürdürürken emperyalist devletlerin yüzüne haykırılan Misakı Milli, aşağıdaki esaslarda hiçbir taviz vermemiştir: Türk atayurdu ve sınırları, özgürce yaşamı, yurtiçinde, inancı, soyu, kültürü ve tarihsel geçmişi ne olursa olsun tüm yurttaşların asılca birliği, yurdun bütünlüğü ve bölünmezliği, uluslararası ilişkilerde karşılıklılık, tam bağımsızlık, siyasette, orduda, ekonomide, hukukta, kültürde tam bağımsızlık. Sonuçta Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde canını ve tüm maddi ve manevi varlığını ortaya koyup savaşarak 30 Ağustos 1922 Dumlupınar Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin kazanılmasından sonra 9 Eylül 1922’de Yunan ordusunu İzmir’de denize döken Türk ulusu; 24 Temmuz 1923’te İsviçre’de emperyalist devletlere “Misak-ı Milli” ile onaylatmış ve tarihe “Lozan Zaferi” olarak geçmiş siyasal zaferiyle özgür ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Misakı Milli, Erzurum ve Sivas kongreleri kararlarına dayandırılmış ve yalnızca Ulusal Savaşım sürecinin değil günümüzün ve yarınlarımızın da Türk dış politikasının esaslarını oluşturmuştur. Yurdumuzu, ulusumuzu ülkesinin sınırları, tüm maddi manevi varlıkları, şanlı tarih, kültür ve geçmişiyle birlikte tam bağımsızlığına ve özgürlüğüne kavuşturan Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere onun önderliğinde savaşan tüm kahraman atalarımıza minnet borçluyuz. Ruhları şad, yer ve yurtları cennet olsun! Unutulmasın ki yüce Türk ulusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, şehit ve gazilerimizin özgürce bayrağımızı dalgalandırdığı ve Türkiye Cumhuriyeti devleti adıyla yaşattığı yurdumuzda sonsuza kadar yaşayacak, işgal ve parçalama hesaplarına asla izin vermeyecektir.
Yorum yapın