1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. KÜÇÜKKÖY’E GİTTİNİZ Mİ?

KÜÇÜKKÖY’E GİTTİNİZ Mİ?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ayvalık’ta deniz, kum, güneş üçlüsünden sıkılanlar, ruhuna ilaç arayanlar için bir tavsiyem var: Küçükköy!

Geçtiğimiz hafta sonu Ayvalık Küçükköy’ü ziyaret ettim. Alaçatı’ya gitmeye gerek kalmamış. O kadar keyif doluydu ki. Kesinlikle gidilmesi, görülmesi gereken bir köy.

Taş evler, o tatlı dar sokaklar, biraz da Ege güneşi… Birkaç sanatçı bu manzarayı görmüş ve “Burada hayat var!” demiş. İşte o an, Küçükköy’ün ikinci baharı başlamış. O eski, sade evler şimdi birer birer sanat atölyesine, galeriye ve butik otele dönmüş durumda. Köyün her köşesi, her penceresi adeta bir resim sergisi gibi. Dar sokaklarda gezerken kendinizi birden bir tablonun içinde hissediyorsunuz.

Bu köy, sadece geçmişi yaşatmıyor, geleceğe de göz kırpıyor. Sadece evleri güzelleştirmekle kalmamışlar. “Akıllı Köy” (Smart Village) falan diyorlar. Yani hem o güzelim Boşnak kültürünü ve taş evlerini koruyorlar hem de temiz su, sürdürülebilir enerji gibi modern işlere kafa yoruyorlar. Hem geleneksel hem de çağa ayak uyduran cinsten yani!

Eğer ruhunuzu doyurmak, o daracık taş sokaklarda fotoğraf çekmek ve biraz kafa dinlemek istiyorsanız, Küçükköy sizi çağırıyor. Burası Alaçatı’nın kalabalığına inat, daha samimi, daha içten bir sanat durağı.

Gezmeyi bitirdiniz mi? Karnınızı doyurmayı unutmayın. Bu köyün lezzetleri dillere destan. Bir fincan kahve, bir bardak çay eşliğinde o meşhur Boşnak Böreği, Boşnak Mantısı, Trileçe Tatlısı veya Soka (Boşnak turşusu) gibi özel lezzetleri tatmadan dönmeyin.

Küçükköy, Ayvalık’ta aradığınız o farklı, sanatsal ve huzurlu kaçış noktası. Gidin, o eski evlerin sıcaklığını hissedin. Pişman olmazsınız.


Ah Be 90’lar! O Şarkılar Neredeydi, Şimdi Nerede?

Şimdi gençlere bakıyorum, sürekli kulaklık takılı, garip garip sesler dinliyorlar. Kötü demiyorum, elbette herkesin zevki başka. Ama benim aklım hep o 90’larda kalıyor. Hani cep telefonları yeni yeni çıkmaya başlamış, kasetçilerin önünde kuyruk vardı ya, işte o yıllar!

Diyorlar ya, “Türk Popu’nun Altın Çağı” diye, valla doğru demişler. Gelen vurdu, giden vurdu. Bir anda patladı gitti her şey. Pop dediğimiz müzik, 80’lerde falan öyle kenardaydı. 90’lar geldi, her yer Tarkan oldu, Mustafa Sandal oldu. Çocuk, genç herkesin dilinde bir şarkı…

Hatırlayın, Tarkan’ın “Şımarık”ı çıktığında ortalık yıkılmıştı. Ya da Yonca Evcimik’in “Bandıra Bandıra”sı! Şarkıların sözleri basitti, akılda kalıcıydı. Sevda da vardı, ayrılık da ama hep bir umut, hep bir enerji vardı içinde. O zamanlar klipler de renkli mi renkliydi, sanki hepsi ayrı bir film. MTV Türkiye falan derken, bizim sanatçılarımız dünyaya açıldı resmen. Gurur duyardık!

Sadece pop değil ha! Mor ve Ötesi gibi gruplar da çıktı, daha sert, daha alternatif sesler de duyulmaya başlandı. Bizim gençler rock’ı, metal’i de sevdi. Şebnem Ferah’ın sesiyle coştuk.

Hele o büyük ustalar… Sezen Aksu ve Zülfü Livaneli gibi isimler, halk müziğini alıp günümüze getirdiler. Geleneksel ezgileri öyle güzel harmanladılar ki hem dedelerimiz dinledi hem biz. İşte o yüzden Sezen Aksu’dan “Gülümse” hiç eskimiyor, hâlâ açıp dinliyoruz.

Şimdi bir bakın listedeki isimlere: Demet Sağıroğlu’ndan “Arnavut Kaldırımları”, Reyhan Karaca’dan “Sevdik Sevdalandık”… Vallahi her biri ayrı bir anı demek. O dönem çıkan her şarkıcının bir ya da iki tane patlayan hiti vardı. O yüzden o yılların müzik arşivi sanki hiç bitmeyecek bir hazine gibi.

90’lar sadece müzik değildi ki, o dönemin ruhu yansıdı şarkılara. Ülke de değişiyordu, biz de değişiyorduk. O coşkuyu, o karmaşık duyguları, o umudu en iyi o şarkılar anlattı. Basit, içten ve samimiydi hepsi.

Şimdiki hızlı tüketim çağında, o tadı yakalamak zor. İşte bu yüzden ara sıra oturup o eski şarkıları açmak, sadece müzik dinlemek değil, o güzel günleri tekrar yaşamak gibi geliyor.

Eski bir kaseti bulmuşçasına tebessümle…


Perde Kapandı, Işıklar Söndü

Vallahi 2025 yılı ne çabuk geçti, bir de üstüne üstlük bir sürü güzel insanı alıp götürdü. Şöyle bir dönüp bakınca, kültür, sanat ve bizim gönül dünyamızdan ne büyük kayıplar vermişiz. İnsan üzülmeden edemiyor.

Aklıma ilk gelen o uzun listeye bakıyorum… İlhan Şeşen’i, o naif, tatlı sesini bir daha canlı dinleyemeyecek olmak… Ferdi Tayfur’un şarkılarıyla kaç dertlendik, kaç kere efkâr dağıttık. Şimdi o sesler sadece kayıtlarda kaldı.

Edip Akbayram’ın o gür sesi, Volkan Konak’ın hırçın Karadeniz rüzgarı da sustu. Sadece müzik mi? Değil tabii. Filiz Akın gibi sinemanın zarafet abideleri, Bedia Ener gibi tiyatronun emektarları da yuvadan uçtu. Osman Sınav gibi önemli işlere imza atanlar… Dans dünyamızdan Tanyeli, şarkı dünyamızdan Güllü, Balık Ayhan… Her biri kendi alanının en kıymetlisiydi.

Şöyle bir silkelenip diyoruz ki, hepsi bu dünyanın fani olduğunu hatırlattı bize. Hepsine Allah’tan rahmet, geride kalan sevenlerine, eşlerine dostlarına sabır diliyoruz.

Ama biliyor musunuz, güzel olan bir şey var: Bu insanlar hiçbir yere gitmedi. Biz bir şarkı açtığımızda, bir film izlediğimizde ya da bir dizi sahnesine denk geldiğimizde, o an oradalar. Bizimle gülüyor, bizimle dertleniyorlar.

Onlar, şarkılarda, dizilerde, filmlerde bize emanet. Emanetimize sahip çıkalım, onları unutturmayalım. Çünkü sanatla yaşayan, gerçekten ölmezmiş. Mekânları cennet olsun.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
sinirli
Sinirli
KÜÇÜKKÖY’E GİTTİNİZ Mİ?
Yorum Yap
Giriş Yap

Balıkesir Birlik Gazetesi - Son Dakika , Güncel Haberler ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!