Kısa bir aradan sonra yazılarıma kaldığım yerden devam ediyorum. Bu süre zarfında dünya dönmeye, sokaklar sessizce değişmeye devam etti. Ben biraz sustum, biraz izledim. Belki de en çok bu sessizlikte birikenleri yazmak için geri döndüm.
Her şey aynı gibi görünse de aslında hiçbir şey tam olarak bıraktığım yerde değil. Aynı bankta oturan yaşlı adamın bakışı daha yorgun, köşe başındaki çiçekçi daha az konuşkan. Belki de bu kısa ara bana yazının ne kadar yaşadığımızla ne kadar gördüğümüzle ve en çok da ne kadar hissettiğimizle ilgili olduğunu hatırlattı. Şimdi yeniden kelimelere tutunma zamanı. Çünkü bazı duygular, ancak yazıldığında tam olarak anlaşılır. Ve bazı sesler, ancak içimizden dışarı döküldüğünde duyulur.
---
Bugün size iki konuyla geldim. İlki, toplumdaki değer yargıları, iletişim sorunları, yeni nesil alışkanlıkları….
Şimdi Ekran Dostu Olduk..
Hepimiz farkındayız, dünya acayip bir hızla değişiyor. Sanki birileri kumandayı eline almış, "ileriye sar" tuşuna basmış gibi. Özellikle son yıllarda, toplum olarak dönüştüğümüz hali düşündükçe bazen içimden bir "Eyvah!" çekiyorum. Eskiden komşuluk vardı, şimdi ekran dostluğu. Eskiden hal hatır sormak vardı, şimdi emoji atmak. Ne oldu bize böyle?
Öncelikle değerlerimiz... Büyüklerimizden duyduğumuz o saygı, hoşgörü, yardımlaşma gibi kavramlar sanki eski bir atlasın sayfalarında kalmış gibi. Artık kimse kimseye tahammül edemiyor, en ufak bir fikir ayrılığında hemen duvarlar örülüyor. Hele trafikteki hallerimiz! Bir korna çalma yüzünden çıkan kavgalar, sosyal medyada klavye başında birbirine giren insanlar... Nerede o eski incelikler, nerede o "Aman kalbini kırmayayım" diyen insanlar? Sanki nezaket diye bir şey modası geçmiş bir giysi gibi bir köşeye atılmış.
Gelelim iletişim sorunlarına. Aslında iletişim kurmak için hiç bu kadar çok aracımız olmamıştı: telefonlar, mesajlaşma uygulamaları, sosyal medya... Ama ironik bir şekilde, sanki hiç bu kadar iletişimsiz olmamıştık. Yan yana oturan iki kişinin bile birbirine bakmak yerine telefon ekranına baktığına şahit oluyoruz. Bir dertleşmek istediğinde, "Boş ver şimdi, yazışırız sonra" cevabını alabiliyoruz. Göz teması kurmuyoruz, ses tonundan duygu okumuyoruz, çünkü her şey emojilerle ve kısaltmalarla geçiştiriliyor. Ruhumuzdaki boşlukları ekrandaki renkli karelerle doldurmaya çalışıyoruz adeta.
Ve tabii yeni nesil alışkanlıklar. Onlara kızmak kolay, biliyorum. "Hep telefon ellerinde, dışarı çıkmıyorlar, kitap okumuyorlar" demek adettendir. Ama biraz da empati kuralım. Onlar bu dünyaya gözlerini ekranlarla açtı. Bilgiye ulaşmak için kütüphaneye gitmelerine gerek yok, parmaklarının ucunda her şey var. Ama bu durumun getirdiği bazı yan etkileri de var: dikkat dağınıklığı, sabırsızlık, anlık tatmin arayışı. Her şey hızlı olsun istiyorlar, beklemek diye bir kavram lügatlerinde yok gibi. Bir de "Fenomen olayım, kolay yoldan zengin olayım" hayali var ki, asıl emek, çaba ve alın teri kavramlarının yerini almaya başladı bu düşünce.
Peki ne yapacağız? Oturup sadece şikayet mi edeceğiz? Sanmıyorum. Belki de küçük adımlarla başlayacağız. Belki telefonlarımızı masada bırakıp karşımızdakiyle gerçekten sohbet etmeye başlayacağız. Belki bir komşumuzun kapısını çalacak, bir yaşlıya hal hatır soracağız. Belki de yeni nesle sadece "eleştirmek" yerine, onlara değerlerimizi ve insani ilişkilerin güzelliğini kendi yaşantımızla anlatmaya çalışacağız.
Çünkü unutmayalım, bizler toplumu oluşturan bireyleriz. Ve toplumun nereye gittiği, aslında bizim günlük hayattaki küçük seçimlerimize bağlı.
----
Ve ikinci konum: Teşekkür.
Geçtiğimiz hafta babamı, Balfizik Tıp Merkezi’nde görevli Fizik Tedavi Uzmanı Dr. İsmet Aykurt Cumalı'ya muayeneye götürdüm. Dr. Aykurt'u uzun uzun anlatmama gerek yok aslında, çünkü onu Balıkesir'de tanımayan pek yok. Hasta memnuniyetini ön planda tutan, sabırlı ve iletişimi güçlü bir hekim kendisi. Sadece tıbbi yönüyle değil, hastalarına gösterdiği insani yaklaşımla da yıllardır gönüllere dokunmayı başaran bir isim.
Babamla da büyük bir ilgiyle ilgilendi sağ olsun. Gerekli gördüğü tetkikler için bizi Radyoloji Uzmanı Dr. Osman Nuri Cengiz’e yönlendirdi. Açıkçası, ben Dr. Cengiz’i tanımıyordum ama babamın yıllara dayanan bir arkadaşlığı varmış kendisiyle. BALFİZİK Tıp Merkezi’nde görev yapan Dr. Osman Nuri Cengiz, 1981 yılından bu yana Balıkesir halkına hizmet veriyor. Bu kadar uzun yıllar boyunca mesleğini sürdürmek, üstelik hâlâ sevgi ve saygıyla anılmak, kolay bir şey değil.
Bizi karşılamasındaki samimiyet, yaptığı açıklamalardaki sadelik ve tetkikler sırasında gösterdiği özen beni gerçekten etkiledi. İçimden "Acaba babamın arkadaşı diye mi böyle?" diye geçirmedim desem yalan olur. Ama kısa süre içinde anladım ki, onun yaklaşımı yalnızca tanıdıklara özel değilmiş. 40 yılı aşkın süredir her hastasına aynı özveriyle yaklaşan, maddi manevi birçok insana yardım eli uzatmış bir hekimden bahsediyoruz.
Üstelik sadece doktor değil; yerel gündemi takip eden, gazeteleri sayfa sayfa okuyan, memleketin nabzını tutan bir insan aynı zamanda. Böyle bir hekimle tanışmak benim için büyük bir onur oldu. Bugün bu satırlarda yer alması, onun için küçük, benim için anlamlı bir teşekkür.
Önce, babamla ilgilendiği ve bizi tanıştırdığı için Dr. İsmet Aykurt Cumalı'ya,
Sonra da tüm samimiyetiyle bizle ilgilenen Dr. Osman Nuri Cengiz'e gönülden teşekkür ediyorum.
İyi ki varsınız.
Haftaya görüşmek dileğiyle...
Yorum yapın