“Kendi Kendine Konuşmak Delilik mi?”
İnsanın kendi kendine konuşması delilik ile ilişkilendirilirse de her zaman bu anlama gelmez. Halk arasında deli olarak tanımlanan şizofreni hastalarında kendi kendine konuşma, çok konuşma, hiç konuşmama ya da en sık olarak da garip konuşma görülür. Şizofrenide konuşmada yaşanan bozulma hastanın düşüncelerindeki bozulmanın biçimini yansıtır.
Herhangi bir psikiyatrik sorunla bağlantılı olmayacak bir biçimde kendi kendine konuşmanın insan psikolojisinde önemli bir yeri vardır. Öncelikle çocuklar erişkinlerden daha çok kendi kendine konuşurlar. Çünkü çocuklarda “bastırma” denilen zihinsel işlev henüz gelişmektedir. “Bastırma”; akla gelen düşünce, duygu, istek, anı ve davranışların dile getirilmemesi, eyleme geçirilmemesi ya da hiç bilince bile gelmemesidir. Çocuklar akıllarına gelen düşünceleri ve konuşma isteğini bastıramadıkları için bunları sesli olarak dile getirirler. Yine “bastırma” işlevi ile ilgili olarak çocuklar duygularını erişkinlerden daha açık bir biçimde yaşarlar. Öfkelendiklerinde, üzüldüklerinde, sevindiklerinde duygularını hemen dışa vururlar. Bu dışa vuruma konuşma da eşlik ettiğinde kendi kendine konuşuyormuş gibi gözükürler. Aynı nedenlerle çocuklar uykularında da erişkinlerden daha çok konuşurlar.
KİMİNLE KONUŞUYORSUN?
Diğer yandan insan psikolojisinin gelişiminde çocuğun sevdiği kişilerle kurduğu ilişkiler ve bu kişilere iç dünyalarında verdikleri roller önemli yer tutar. Her çocuğun zihninde bir anne, bir baba, bir abi /abla ya da bir kardeş hayali vardır. Bunlar çok somuttur ve çocuk iç dünyasında anne-baba-kardeş hayali ile sanki onlar yanındaymış gibi kolayca konuşabilir. Bu durum kendi kendine konuşma ya da oyun gibi gözükür ama çocuk aslında içindeki anne-baba-kardeş ile konuşuyor, onları şekillendiriyordur. Çocuk büyüdükçe bu anne-baba-kardeş hayalleri ayrı birer kişi olmaktan çıkar ve çocuğun iç dünyasının birer parçası olurlar. Çocuk büyüdükçe kendisi ile ayrı bir birey gibi konuşması da azalır. Bu süreçte insan artık onların seslerini kendi iç sesi olarak algılamaya başlar. Çocuğun anne-baba-kardeş hayali ile yaptığı konuşmalar erişkinin kendi içindeki düşüncelere dönüşür, “vicdanının sesi”, “sağduyunun sesi”, “içindeki şeytanın sesi” haline gelir.

KONUŞAN “İNSAN”
Konuşma ve düşünme sırasında zihnin çalışma biçimi farklıdır. Düşünmek; konuşmak kadar rahatlatıcı ve boşalım içeren bir işlev olmadığı için daha fazla kısır döngü yaratma potansiyeline sahiptir. Zaten takıntıların oluşma nedenlerinden birisi budur. Konuşmak ise zihnin daha aktif çalışmasını ve yeni yollar açmasını sağlar. İnsanlar konuştuklarında sorunları daha iyi anlar, daha iyi çözerler, içlerini daha iyi boşaltırlar. Eğer konuşma engellenir ise insanın iç dünyasındaki meseleler katılaşır, ağırlaşır. Bu durum insanın kendine yabancılaşmasına neden olabilir.
Eğer konuşma güvenilen, anladığı hissedilen birisi ile yapılırsa kişi kendisini bütünleşmiş hisseder. Konuşacak kimse bulamayan birisi kendi kendine konuşarak kararlarını gözden geçirebilir. Kişinin kendi düşüncelerini daha iyi anlama imkanı doğabilir. Konuşmak zihnin daha iyi örgütlenmesini sağlar.
Kendi kendine konuşma bazen bir alıştırma gibidir. Müdürü ile yapacağı konuşmayı kendi kendine yapan ya da sevdiği kişiye yapacağı açılma konuşmasını kendi içinde yüzlerce kez tekrar edenler çoktur.
Hatta insan kendisiyle konuşarak kendisini motive bile edebilir. Konuşmak, bilinçdışı hedefleri ortaya çıkartır ve netleştirir.
Sonuç olarak kendi kendine konuşmak genel kanının aksine kötü bir şey değildir. İster kendinizle, ister sevdiklerinizle, ister kızdıklarınızla konuşun, ama yeter ki konuşun...