KADERCİLİK ÜZERİNE BİRKAÇ KELAM..

Pozitif, somut ve de bilimsel yaşam anlayışı kapsamında değerlendirildiğinde; ‘Eğer kader diye bir şey gerçekten varsa insanın hiçbir eyleminden dolayı sorumlu olmaması gerekir.’ Bu mantıktan bakarsak Anayasa ve yasalar kader diye bir şeyin yaşam gerçekliğinde olmadığı için vardır. Bu nedenle insanın insanların yaşamına dair ‘Kader Planına’ inanması sadece kendisini bağlar. Kader bir bakıma Müslüman toplumlarda bireylerin ruhani bakımdan bir anlamda şeriatın malzemesi, gereci şeklinde değerlendirilmelidir. Sofu diye tanımlanan insanlar bireysel olarak ruhani yaşamlarında kadere inanmakta özgürdürler ancak bu inanca uygun olarak gerçekleştirdikçe ve gerçekleştirecekleri eylemler, icraatlar şeriat yasalarına ve hükümlerine göre değil laik devletin yasalarına göre değerlendirilir, haklarında hüküm verilir.

Bu konuda İnternet üzerinden biraz ama ciddi anlamda araştırmalar yaptık, güvenilir kaynaklara eriştim. Bu bağlamda konuya ilişkin olarak bazı ilahiyatçı yazarlara göre ‘KADERE İMAM’ İslam akaidinde bir Emevi doktrini olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık’a göre; Kuran’da ölçü ya da kapasite anlamında bir kader ibaresi bulunmaktadır. Ancak İslam’da ‘kadere iman’ diye tanımlanabilecek bir Kur’an hükmü bulunmamaktadır. İslam literatüründe kadere ilişkin değişik devirlerde birçok görüş de ortaya atılmıştır. Örneğin; Mutezile, kaderiye fırkasının kader hakkında görüşlerini kabul etmektedir. İkinci bir görüş olarak ‘cebriye’ diye bir görüş vardır. Bu görüşe göre hür irade yoktur. Ehlisünnet ise bu iki görüşün ortasında bir görüşle kadere dair ilerlemiş olup, buna göre yani Kesb Teorisine göre; insan fiillerinde ne tamamen hürdür, ne de cebriyenin düşündüğü gibi insanın iradesi yok değildir. İnsanın fiillerinde hem insanın hür iradesinin hem de Allah’ın takdirinin etkisi olduğu düşünülür Vikipedia ansiklopedisinden aktardığım yukarıdaki sıradan bilgi bile aksi yönde iddiaları ve teorileri yalanlamaktadır. Şimdi merhum Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün bu konuda yani kader, kaderciliğe ilişkin ne dediğine bakalım dilerseniz: “Elimizdeki geleneksel akait kitaplarındaki kader anlayışının Kuran’daki kader kavramıyla bir ilgisi yoktur. O kitaplar yoluyla asırlardır taşınan ve bizlere öğretilen kader, Bakara suresi 104. ayetin tam tersine giden, sürüleşmiş bir toplum yaratmak isteyen saltanat odaklarının kitleyi uyuşturmak için oluşturdukları Kuran dışı bir anlayıştır. Bu anlayışla Müslüman kitlelerin getirilmek istendiği yerin ne olduğunu, İslam’ın temel kabulleri gibi benimsettirilen ilkelerden seçtiğimiz şu birkaç örnek çok iyi göstermektedir: 1. Devlet başkanı, ahlaksızlık da zulüm de işlese azledilemez. 2. Sapık ve zalim bir imamın peşine de olsa namazı cemaatle kılın. 3. Dünya, Müslümanın cehennemi, kâfirin cennetidir. 4. Her insanın cennetlik veya cehennemlik olacağı, varlıklar âlemi yaratılmadan çok önce belirlenmiştir. Kuran, kader kavramıyla ‘sünnetullah’ da denen tabiat kanunlarını kastetmektedir. Kader kökünden gelen ve ölçüye bağlamak anlamında olan ‘takdir’ sözcüğü de tabiat kanunları, değişmez ölçüler anlamında kullanılmıştır. Bu kullanıma göre Ay ve Güneş’in belirlenmiş ölçülere göre seyretmeleri, her türlü iş ve oluşun, her türlü yaratılış ve yaratışın seyri Allah’ın bir takdiri yani ölçülendirmesidir. (Enam, 95; Furkan, 2; Yasin, 38; Fussılet, 12) Biz burada bir tür bir satranç benzetmesi kullanıyoruz. ‘Kader’ diye anılan tabiat kanunları, satrancın nasıl oynanacağına ilişkin kurallara benzer. Bu kuralları yaratıcı koyar. Bize düşen, bu kuralları değiştirmek değil, satrancı onlara uygun oynayarak kazanmaktır. Allah, satrancın galip veya mağlubunu önceden belirlemez, ilan etmez. Ama Allah, sonsuz bilgisiyle satrancın galip ve mağlubunu ilk bakışında anlar, bilir. Beceriksiz oynayanın yenilgisinin sebebi onun bilmesi değildir, kendisinin yanlış oynamasıdır.” Şimdi tüm bu bilgilerin ışığında sizce kime inanalım, kadere ilişkin, kaderciliğe dair bir takım hurafelerle beynini yoğurmuş, cahil sözde din adamlarının tedrisatından geçmiş bir takım bağnaz ve yobaz takımından cahillere mi yoksa bana göre gerçek anlamda bir İslam bilgini, merhum İlahiyat Profesörü Yaşar Nuri Öztürk hocaya mı?.