İstemek, bir şeyi yapmak için ön koşuldur, gereklidir ancak yeterli değildir. Bir şeyi yapmak istedikten sonra planlı bir şekilde gayret ederseniz o şeyi yapabilirsiniz. Bu gerçeğe rağmen belki toplumları geri bırakmak için belki sadece ticari amaçla birtakım öğretiler insanlara çalışmadan istemeyi öğütlüyor. Kişisel gelişimin bir kolu olan bazı yaklaşımlar mistik bir bakış tarzıyla, “Bir şeyi canı gönülden çok istersen o zaman bütün bir kainat (evren) sana yardım eder!” Diyor. Bu öneri görünürde şık yani seçenektir, ancak bu seçeneğin arkasında insanları atalete, pasif olmaya iten bir dünya görüşü yatmaktadır. Araştırmacı/Yazar Deniz Ülkütekin, geçen yaz Temmuz ayında Cumhuriyet gazetesinin Pazar Eki’ndeki ‘İSTE OLSUN’ başlığıyla kaleme aldığı yazısında bu bu size ilginç gelebilecek ama yaygın yönlendirmeye değinmektedir. Şimdi bu konuyu irdelemek amacıyla derlediğim bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. “Sen yeter ki iste, bütün bir kainat (evren) sana yardım eder” anlayışı her şeyden önce bence hiçte gerçekçi değildir. Eğer 100 altınınız olmasını istiyorsanız uzak galaksilerdeki, uzak evrenlerdeki birileri, “Şu dünyalı gariban çok istiyor, şuna altınları gönderin” mi diyecekler? Dolayısıyla böyle bir mantık yoktur, olamaz da..

İste, evren sana yardım eder, önerisinin arkasında bence olsa olsa şu olabilir: “Sen bir şeyi iste, birkaç güzel kelime telaffuz et, sonra da otur sabırla bekle. Çabalaman gerekmez, kainatta mevcut olan güç sana istediğini verir.” İyi de bunun nasıl gerçekleşeceği bilinmemektedir, sürecin mekanizması belli değildir. Bu öğüdü ciddiye alırsanız eski tabirle kifayetsiz muhteris olursunuz. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Enver Paşa iyi niyetliydi, büyük işler yapmak istiyordu ancak elinde yeterli veri, kafasında gerçekçi bir plan yoktu, sadece istemişti. Maalesef başarılı olamadı. Mustafa Kemal ise ülkeyi kurtarma ve çağdaş bir kimliğe kavuşturma konusunda yeterli zihinsel güce ve plana sahipti, kifayetsiz muhteris değildi, çok uğraştı ve başardı. Günümüzde bazı seminerlerde katılımcılara istemeleri, örneğin günde yüzlerce defa kendi kendilerine “Müdür olacağım” demeleri hatta sabahları görebilmek için lavabodaki aynanın üzerine “Müdür olacağım” Diye yazmaları söyleniyor. Onlara, müdür olmak için bilgilerini ve tecrübelerini nasıl artıracakları söylenmiyor. Bence sadece isteyerek müdür olunmaz, ya müdür de aynı kişisel geliş gelişim seminerine katılmışsa ve günde yüz defa, “Bu elemanı işten atacağım” diyorsa ne yaparız?

Sadece isteyen, ödülü dışarıdan bekleyen kişi, farkında olmadan dilenci davranışı sergiler, denetim odağı büyük bir ihtimalle dışarıda demektir. ‘BOYUTSALLIK’ denilen bu yaklaşımda da belirttiğim gibi denetim odağı içerde olan kişi, önce ister ama sonra bu isteğini gerçekleştirmenin akılcı yollarını arar. Herhangi bir şeyi yapmak istediğinizde ana hatlarıyla belirtmek istediğim şu basamaklar bence gereklidir: Birincisi; Kendinizi ve çevrenizi iyi tanımalı, yeteneklerinizin, isteklerinizin ve çevrenizdeki olanakların farkına varmalısınız. Eğer bir meslek seçecekseniz, bu meslek öncelikle yeteneklerinize ve fiziksel özelliklerinize uygun olmalıdır. Herkes her sporu yapamaz, herkes pilot olamaz. İkincisi ise; Seçiminize yani tercih ettiğinize ulaşabilmek için güçlü bir isteğiniz, motivasyonunuz mutlaka olmalıdır. Üçüncüsü de; Hedefinize ulaşabilmek için neler gerektiğini akılcı bir şekilde belirlemeli, sistemli bir şekilde çok çalışmalısınız. Dördüncü ve son öğüdümüz de; Bazı durumlarda bir rehberinizin, moda tabiriyle yaşam koçunuzun olmasında mutlaka yarar vardır. Ancak bu rehber size, “Sen otur, iste, evren sana yardımcı olur” filan asla dememelidir! Aman dikkat!..