İlahiyatçı Ahmet Ünal’ın ‘Kuran’da Temel Kavramlar’ adını taşıyan kitabında ‘Sorularla İslamiyet’ bölümünde yer alan bazı kesimlerin iddia ettikleri gibi, İslam dini sadece insanların ibadet hayatlarını tanzim etmemekte aksine insan hayatının her yönüne hitap etmektedir. Bu bakımdan İslam dinini sadece ibadetlere bakan yönüne indirgemek onun bilinmediği ve anlaşılmadığını göstermektedir.
Yüce Allah insanlara hayatları boyunca uyması gereken kurallar koymuş ve bunlara uyan kişilerin cennetle ödüllendireceğini vaat etmiştir. Ancak inananlar bu emirleri cenneti kazanmak için değil Allah emrettiği için yapmaktadır. Nitekim dinimiz ihlas ile yani Allah rızasıyla yapılan ibadetlerin Allah katında en güzel ibadet olduğunu buyurmaktadır. İhlas ise yapılan işin hiçbir dünyevi ve uhrevi mükafatı düşünülmeden sadece Allah emrettiği için yapmaktır. İHLAS; bir kalp amelidir ve Allah da kalbi temayüllerine göre insana değer verir.
Aslına bakarsanız asıl sorunun insanların dinini gerçekten bilmemesi, bilememesi, kutsal kitabımız Kuran- Kerim'i mealiyle yani anlamıyla okumaması olduğunun altını kalın bir çizgiyle çizmek gerekiyor…
İslam'a dair bilgiler kulaktan dolma olunca kendi görüşlerini Allah’ın kelamı gibi yutturan kimi sahtekarlar ‘Din Bezirganları’ diye adlandırabileceğimiz ‘Hurafeciler’ salt bugün değil yıllar yılı at koşturmaya cehalet zehrini zerk etmeye devam ediyorlar. Ancak bu gerçeğin farkında olmayan kitleler onlara inanmaya ve onların peşinden gitmeye dün olduğu gibi bugünde ne yazık ve de ne hazindir ki, devam ediyorlar…
Günümüzde ‘tarikat ve cemaatler’ böyle güçlenmiş, daha da güçlenmeye devam etmektedirler. Kanaatim odur ki; bu vahim ve de hazin durumun iki temel nedeni yani sebebi vardır. Birincisi toplumumuzun büyük bir kitlesinin okuma alışkanlığı yok, yani okumayı sevmiyorlar. İkincisi ise okumayı sevmediği gibi o büyük kitle Kuran-ı Kerim'in sadece Arapça okunduğu, okunabilirmiş gibi bir inancı vardır. Kuran-ı Kerim'in Arapçadan başka bir dilde okunması durumunda sözün ona kutsiyetin ortadan kalkacağı ve de dolayısıyla günaha girileceği zannedilmektedir. Aslında safsata olan bu türden yanlış bir inanış nedeniyle Arapça Kuran-ı Kerim'i okuyan da okuduğunu ne yazıktır ki, anlayamamaktadır!..
Yüzyıllardır, on yıllardır yüce dinimiz İslam sadece ibadetten ibaretmiş gibi gösterilmiş ve anlatılmıştır, buna inandırılmıştır. İslam'ın ahlaki boyutu böylece yok sayılmıştır. Durum böyle olunca da boşaltılan o alanı hoca kisveli, sapkın meczuplar doldurmuştur. O sapkın meczuplar da okuduğunu anlamayan o mütedeyyin kitlelerin kafasını din ile uzaktan yakından ilgisi bunmayan boş hurafelerle doldurmuşlar, doldurmaya da devam etmektedirler.
İslam; sadece namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, paran varsa hacca gitmekten ibaretmiş gibi gösterilmektedir. Oysa ibadetin ahlaklı insana, adaletli insana ulaşmanın kilometre taşları olduğu anlatılması, öğretilmesi gerekmektedir ama bu kasıtlı olarak yapılmamaktadır. Dinimizin toplumsal yaşamla ilgili tarafı deyim yerindeyse göz ardı edilmektedir. Camilerde imamlar sadece ‘İçki içmek, kumar oynamak, domuz eti yemek haramdır, günahtır’ diyorlar, o kadar!..
Ya gerisi ne olacak?..
İş adamının yanındaki işçiyi üç kuruşa, üstelik sigortasız ve de iş güvenliği kurallarına aykırı biçimde çalıştırması, Müteahhidin devasa binaları yaparken malzemeden çalması, bu durumu gören, bilen ve denetlemesi gereken mühendisin her nedense(!) ses çıkarmaması, yetkililerin yani müdürlerin amirlerin kamu kuruluşuna eleman alırken sözlü sınavda tarafsız davranmaması, Mahkemelerde yargıçların karar verirken birilerine(!) danışma gereği duyması, yine birilerinin(!) gözünün içine bakması, Belediye başkanlarının imar planlarında oynayarak birilerine(!) rant sağlamaya yönelik uygulamalara gitmesi, tüm bunların karşılığında cüzdanların kalınlaşması ama vicdanların körelmesi, okullarda Öğretmenin sevmediği öğrenciye düşük not vermesi, gazetecinin gördüğünü, bildiğini yazmaması, sürekli egemen güçlere yağ çekmesi, onları şaklayarak alkışlaması, statlarda futbol hakeminin bilerek isteyerek verdiği yanlış kararlarla bir takımın kaderiyle oynaması, Akademisyenlerin bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla sürekli üç maymunu oynaması, siyasetçinin milletvekili adayı gösterilme ve seçilme uğruna liderine kayıtsız şartsız biat etmesi, halk dalkavukluğu yapması, vesaire, vesaire...
Daha sayayım mı?
Tüm bunların dinimizde yeri var mı, yok mu?
İslam’ın tüm bu konulara dair öğütleri var mı, yok mu?
Olmaz olur mu, vardır, elbette...
Çalıp çırpmaktan, hırsızlıktan, adam öldürmekten, tecavüzden, iftiradan hiç bahsetmiyorum bile. Onların büyük suç, büyük günah olduğunu zaten biliyoruz. Ben deminden beri gri alandan bahsediyorum. Konuşulmayan, konuşmadığımız alandan. Yani artık İslam’ın ahlaki boyutunu konuşalım, tartışalım istiyorum. Geçenlerde İnternet’ten okuduğum bir habere göre, Diyanet İşleri Başkanlığı birkaç yıl önce bir araştırma yaptırmış. Resmen açıklanmayan bu araştırmanın bence vahim görünen sonuçları bir şekilde bazı çevrelerde kimilerince paylaşılmış. Buna göre; Kuran-ı Kerim'i meali ile okuyan çok azmış, okuyanların çoğu da manasını/lafzını anlamıyor, bilmiyormuş. Çünkü onların çoğu Arapça bilmiyor, anlamıyormuş!..
Ancak kutsal kitabımız Kuran- Kerim öğrenmemizi, anlamamızı, bilmemize emrediyor. Bu durumda, ne yapmalıyız. Kuran-Kerim'i Türkçe okumalıyız ve meallerini dikkatlice incelemeli, anlamalıyız. Çünkü bu işin başka yolu yok!..
Aksi halde yazımın başından beri anlatmaya çalıştığım durum daha da vahim hale gelir…
Yorum yapın