İRAN VE BAŞÖRTÜSÜ SORUNU

Bana kalırsa ‘İran İslam Cumhuriyeti’ ifadesi kendi içinde çelişki içermektedir. Çünkü teokratik bir devlet yani daha açıkçası ‘din devleti’ aynı zamanda bir cumhuriyet değildir, hele demokratik bir cumhuriyet hiç değildir, olmaz da. Dahası cumhuriyet halk yönetimi anlamına gelmektedir. Bu terimin Batı’daki karşılığı demokrasidir. ‘Cumhur’ Arapça halk, ‘Demos’ ise antik Yunanca da halk anlamına gelmektedir. Cumhuriyet ve demokrasi farklı dillerde eşanlamlı sözcükler olarak anlaşılmakta, algılanmaktadır. Teokrasi din devleti anlamına gelir. Din devletinde halk değil, ‘ruhban sınıfı’ din adına ülkeyi yöneten ‘oligarşik odaklar’ egemen olurlar. Teokrasi gücünü halktan değil, dinden, Tevrat’tan, İncil’den, Kuran’dan, peygamberden, Tanrı’dan, Allah’tan alır. ‘Teos’ antik Yunanca da ‘Tanrı’ anlamına gelir. Devletin dininin İslam olduğu bir ülkede, yani laikliğin olmadığı ve teokrasinin geçerli olduğu bir ülkede, cumhuriyet ve demokrasi olmaz, olamaz. Buna göre, İran’da yıllardır gerçekleşen sözde seçimler göstermelik seçimlerdir, diyebiliriz. Çünkü İran’daki teokratik, dinci, İslamcı ve laiklik karşıtı anayasaya uymayan kişiler seçimlerde aday olamazlar. İran’ın anayasası ve yasaları cumhuriyete ve demokrasiye aykırı olduğu için, bu ülkede gerçekleşen devlet başkanlığı, belediye başkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin hiçbir anlamı ve önemi yoktur. İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin başını örtmediği için sözde ‘ahlak polisi’ tarafından dövülerek öldürülmesi de İran’ın teokratik yapısının bir sonucu olarak onlarca yıldır yaşanan binlerce vahşetten sadece birisidir. Eğer İran’da laiklik olsaydı ve laikliğin bir sonucu olarak isteyen başörtülü isteyen başörtüsüz olabilseydi bu olay kesinlikle yaşanmayacaktı. Öte yandan, İran’da yaşanan bu vahşet, laiklik ilkesine aykırı olduğu gibi, İslam’ın temeli olan Kuran ile de bağdaşmamaktadır. Çünkü Kuran’da başını, saçını örtmeyenlerin öldürülmesine veya cezalandırılmasına ve başörtüsünün zorunlu kılınmasına dair hiçbir ayet yoktur. Altı bini aşkın ayeti içeren Kuran’da, kadının örtünmesiyle ilgili sadece iki ayet vardır. Nur Suresi’nin 31. ayeti şöyledir: “Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/ziynetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar.” Birinci olarak, burada bir yasadan veya kuraldan söz edilmemektedir, sadece bir öğüt/tavsiye verilmektedir. İkinci olarak, bu ayet, Kuran’ın yazıldığı 7. yüzyıl ve o yüzyıldaki Arabistan koşulları ve o yüzyılda kadınların giyinme tarzı dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Üçüncü olarak, burada başörtüsünden mi yoksa genel olarak bir örtüden mi söz edilmektedir, bu da belirsizdir. Dördüncü olarak, burada söz konusu örtünün veya başörtüsünün tam olarak nasıl kullanılacağı somut olarak belirtilmemiştir; saçların görünüp görünmemesiyle ilgili olarak herhangi açık bir ifade yer almamaktadır. Aynı konuya ilişkin Ahzap Suresi’nin 59. ayeti de şöyledir: “Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Bu onların tanınmaları ve incitilmemeleri için çok daha uygun bir yoldur.” Bu ayet için de aynı dört durum söz konusudur. Hatta burada, evin dışında giyilen genel bir giysiden söz edildiği için, kadının başı ve saçı hakkında hiçbir ifade yer almamaktadır. Sonuç olarak İslam da kadınların başörtüsü takması veya kara çarşaf giymesi, hatta peçe takması gibi bir zorunluluk kesinlikle yoktur. Başörtüsü de kara çarşaf da Arabistan Yarımadası’nda bir Arap geleneği ve töresidir. Arap kültürüyle uzaktan yakından bir ilgisi olmayan Türkleri, Azerileri, Kürtleri ve Persleri başörtüsüne ve kara çarşafa sokmak, Arap kültür emperyalizmine teslim olmaktan başka bir şey değildir. Laikliğin olduğu bir ülkede Müslümanlar, Kuran’daki ayetleri farklı biçimlerde yorumlayabilirler. Bu konuda herkes özgürdür. Ayrıca laikliğin olduğu bir ülkede herkes Müslüman olmak zorunda da değildir. İnsanlar başka bir dine inanabilecekleri gibi dinsiz, ateist, agnostik, deist, panteist olmakta da özgürdürler. İranlıların, kültürlerini ve özgürlüklerini yok eden ahlaksız zihniyet sahiplerine karşı direnmeleri, onurlarını, namuslarını ve şereflerini korumanın bir gereğidir, diye düşünüyorum..