İĞNEYİ ÖNCE KİME BATIRALIM?

Bugün 15 Temmuz’un yıldönümü. 15 Temmuz 2016’de FETÖ öncülüğünde PDY yani
Paralel Devlet Yapılanması Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı hain ve kanlı bir kalkışma
başlattı. 250 yurttaşımızın yaşamlarını yitirerek şehit olmasıyla sonuçlanan darbe
girişimi ertesi gün sabaha karşı bastırıldı. Türkiye’de o günden bugünlere çok şey
değişti, farklılaştı ama bilhassa; 2017 yılı Nisan’ında yapılan referandum ve hemen
ertesi yıl gerçekleştirilen ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi’ adı verilen sistemi
geçişi sağlayan genel seçimler sonrasında bugünlere kadar geçen süreçte
memleketimiz dolayısıyla milletimiz rahat bir nefes alacak duruma ne yazık ki bir türlü
gelemedi. 2017 halkoylaması ile başlayan 2018 seçimleriyle iyice pekişen AKP-MHP
ortaklığı, bir anlamda devleti ele geçirmek ve toplumu tamamen teslim almak adına
akıl almaz hukuksuzlukların artmasına ve de ahlaksızlıkların daha da çoğalması
sebep olan biçimde zaten ağır aksak işleyen Atatürk’ün kurduğu Türkiye
Cumhuriyeti’nin devlet düzeninin iyice çökertilmesi sebep oldu. Bilmem farkında
mısınız, ülkemizde hemen her alanda korkunç bir çürüme ve yozlaşma
yaşanmaktadır. MHP’nin küçük ortaklığını yaptığı dolayısıyla payandası olduğu
Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı, adeta bir trafik magandası gibi, yolda makas atıp
tüm şeritleri tıkamış vaziyette ne kimsenin geçmesine izin veriyor ne de kendileri bir
adım dahi ilerlememekte aksine gerilemektedir. Benim bu durumda kanaatim ve
önerim muhalefetin, iktidarın peşine takılmak yerine yeni yollar bularak ilerlemek
zorunda olduğu gerçeğini kabullenmeleri olacaktır. Bu da ancak ‘DEĞİŞİM’ ile
mümkün olabilir. Siyasette değişim ise yürek ister, cesaret ister. İstediğiniz kadar
bilgiye birikime ve deneyime sahip olun, eğer cesaretiniz yoksa değişimi
başlatamazsınız. Alışılmış kalıplarla bilindik söylem ve sloganlarla siyaset yaparak,
ancak kendi ‘KONFOR’ alanınızda kalırsınız, bir anlamda yerinizde sayarsınız.
Böylelikle de ne partinizi ne de toplumsal ilişkileri anlamında yarar sağlayıp atılım
yapabilirsiniz. Dikkat ederseniz 20 yıllık AKP iktidarı ve onun lideri Erdoğan,
olgulardan çok algılar üzerinden siyaset yapan bir yapıyı dolayısıyla zihniyeti esas
almakta, bu yoldan ilerlemektedir. Öyle zannediyorum ki, sözünü ettiğim bu yol ve
yöntemi bu AKP ve lideri Erdoğan ilk seçim döneminde yine ısrarla ve de bu kez çok
pervasızca kullanacaktır. Sadece 6’lı masayı kast etmiyorum, tüm bileşenleriyle AKP,
MHP ve BBP dışında kalan muhalefet bloğu, çok güçlü ve somut projeler ile olgulara
dayalı siyaset üretmeye, geliştirmeye gayret etse bile AKP'nin 20 yıldır yarattığı o ters
algıları kırmadan ve de yok etmeden asla geniş kitlelere ulaşamaz, iktidarı elde
edecek düzeyde başarı sağlayamaz, düşüncesindeyim. Bu konuda umarım yanılan
ben olurum. Kanımca muhalefetin bu konuda bir dezavantajı da bulunmaktadır. AKP
ve lideri Erdoğan, tek merkezden algı üretirken muhalefet bu algılara karşı çok
merkezden yanıt vermek durumunda kalmaktadır. İşte bu durum muhalefet açısından
dezavantaj oluşturmaktadır. Tüm bileşenleriyle muhalefet bloğunun bu durumu
aşacak ortak stratejiler üzerinde çalışması zorunludur, hatta kaçınılmazdır. Örneğin;
Ortak dil, medyanın ortak kullanımı, ortak sloganlar, ortak eylem ve etkinlikler, ortak
çözüm projeleri ve en nihayetinde ortak adayla ve de doğru zamanlamayla seçim
sürecinde saha çıkılırsa emin olun, seçim geçenlerde demir parmaklıklar ardından
avukatı aracılığıyla siyasal sürece ilişkin açıklamada bulunan bir siyasetçinin
öngörüsünde belirttiği gibi, seçimin ‘en az 80'e 20 kazanılması’ olasılığı bir hayli
yüksek olacaktır. Bu aşamadan sonra yapılacak doğru hamlelere rağmen muhalefet

o sözünü ettiğim negatif ters algılara teslim olmuş gibi davranmaya devam ederse
işte o zaman iğneyi de çuvaldızı da ne kendimize ne de onlara batırmamız bile
korkarım ki asla fayda etmeyecek, yarar sağlamayacaktır. Benden söylemesi..