Türkiye’nin gündeminde şu günlerde bitmeyen kadın cinayetleri var.  

Aslında kadın cinayetleri, sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde toplumsal bir yara olarak varlığını sürdüren bir sorun. Her yıl birçok kadın, genellikle en yakınlarındaki erkekler tarafından şiddete maruz kalmakta ve yaşamlarını kaybetmektedir.

Bu cinayetlerin önlenmesi, kapsamlı ve çok boyutlu çözümler gerektirir. Sorunu yalnızca bireyler veya belirli kurumlarla sınırlı görmek, büyük resmi kaçırmak anlamına gelir. Bu soruna yönelik çözümler hem devlet düzeyinde hem de toplumsal bilinçlenme açısından ele alınmalıdır. Ama en önemli adım caydırıcı olması amacıyla hukuki yaptırımdır.

Bir kadının yaşamına son veren bir katilin cezaevinden ömrü boyunca çıkmayacağını bilmesi bu suçu işlemesine bence engel olacak bir adımdır.

Kadına şiddet uygulayan, tehdit eden veya takip eden kişilere yönelik cezaların ağırlaştırılması, faillerin cezasız kalmaması en önemli unsur. Ancak bu cezaların sadece kâğıt üzerinde kalmaması, etkin bir şekilde uygulanması önemlidir. Bunun yanında, mahkemelerin kadınların korunması için çıkardığı koruma kararlarının titizlikle takip edilmesi, kolluk kuvvetlerinin bu kararlara riayet etmesi gerekir. Kadınların güvende hissetmelerini sağlamak, adalet sisteminin en büyük önceliklerinden olmalıdır.

Şiddetin kökleri toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ataerkil yapılarla derin bağlara sahiptir. Bu yüzden kadına yönelik şiddeti sadece bireysel bir suç ya da münferit olay olarak değil, toplumsal bir sorun olarak görmek gerekir. Toplumda cinsiyet eşitliği bilincinin artırılması, kadınların yaşam hakkı ve özgürlüğünün savunulması için eğitim şarttır. Erken yaşlardan itibaren çocuklara eşitlik, empati, saygı gibi değerlerin kazandırılması, uzun vadede şiddetin azalmasına katkı sağlayacaktır. Okullarda cinsiyet eşitliği ve şiddet karşıtı müfredatların geliştirilmesi de bu sürecin bir parçası olabilir.

Şiddete maruz kalan veya şiddet riski altında bulunan kadınlar için güvenli alanların yaratılması hayati önemdedir. Kadın sığınma evlerinin sayısının artırılması ve bu merkezlerde kadınlara hem fiziksel hem de psikolojik destek sağlanması, şiddet mağdurlarının yeniden hayata tutunmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, kadınlara ekonomik bağımsızlık kazandıracak projelerin hayata geçirilmesi, onları şiddet döngüsünden çıkarmak açısından kritiktir. Birçok kadın ekonomik bağımlılık nedeniyle şiddet uygulayan eşinden ya da partnerinden ayrılmakta zorlanmaktadır. Bu yüzden ekonomik destek ve mesleki eğitim programlarının da devreye sokulması gerekir.

Kadın cinayetlerinin medya üzerinden ele alınış biçimi, toplumsal algıyı ciddi anlamda etkiler. Şiddetin romantize edilmesi, cinayetlerin haklı gerekçelere dayandırılması veya faillerin “sevgi”, “kıskançlık” gibi nedenlerle masum gösterilmesi, şiddeti normalleştirir. Medyanın bu konudaki dilini ve yaklaşımını değiştirmesi, toplumsal farkındalık oluşturma açısından oldukça etkilidir. Ayrıca kadın cinayetleri hakkında yapılan haberlerde mağdurun değil, failin eylemlerinin odak noktası olması, suçun asıl kaynağına işaret eder.

Kadın cinayetlerinin önlenmesi için sadece mağdurların değil, tüm toplumun bu soruna duyarlı olması gerekir. Kadına yönelik şiddete tanık olan bireylerin müdahale etme, yetkililere bildirme ve şiddet mağdurlarına destek olma noktasında sorumluluk alması büyük bir fark yaratır. Bunun yanında sivil toplum kuruluşlarının, kadın örgütlerinin ve yerel inisiyatiflerin dayanışma içinde çalışarak mağdurlara destek olması, şiddetin görünürlüğünü ve çözüm yollarını artırabilir.

Saygılarımla.