Aralık ayının ilk haftası 3 Aralık Dünya Engelliler Günü olarak kutlanmaktadır. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde on beşi, yaklaşık 1 milyar insan bir engel ile yaşamaktadır. Ülkemizdeki engelli sayısı ise 2 milyon 511 bin 950. Bu nüfusun 1 milyon 414 bin 643'ünü erkekler, 1 milyon 97 bin 307'sini kadınlar oluşturuyor, bu gruptaki 775 bin 12 kişi ise ağır engelli olarak yaşamlarını sürdürmektedir.

Dili var konuşamıyor, gözü var göremiyor, duymuyor, yürüyemiyor, düşünemiyor. Saymakla bitiremeyeceğimiz engel taşıyorlar. Toplumumuzda bir yanı eksik insanlarımızı gördükçe tüm bencilliğimizle halimize şükür diyoruz. Onların hayatını kolaylaştırmak adına yapılan hiçbir şey yok. Sessiz insanlarımızı görmek, dünyalarının kapılarını aralamak, hissedilmeyen duygularını hissetmek, tadılmayan acılarını tatmak, yaşanmayan sevgilerini yaşamak, görülmeyen rüyalarını görmek ve kurulmayan hayallerini kurmak lazım. Aslında anlatmak zor hem de çok zor.

Çevremize bir bakalım; kaldırımlardaki görme engellilerimize ayrılan sarı şeritlerle belirlenmiş hissedile bilinir zemini kaç kişi biliyor. Çoğu zaman esnaflarımızın kaldırım işgaliyle kullandığı bir alan haline gelmiş durumda. Oturduğumuz binaların kaçında engelli yolu ve asansörü var. Otoparklarda engelli araç yerleri sözüm ona engelsiz insanlar tarafından işgal edilmiş durumda.

Sosyal devlet anlayışı içerisinde devletimizin engellilere hiçbir katlısı yok. Avrupa’yla kıyasladığımızda devlet engelli vatandaşına sahip çıkmıyor. İşitme engelli bir vatandaşımız işitme cihazı almaya kalktığında 30-40 bin lira para ödüyor. Devletin karşıladığı bedel ise çalışan kişiler için yapılan ödeme 2.422,40₺; emekliler için yapılan ödeme ise 2.725,20 TL.'dir. Gözlük camı katkısı ise 30 TL. Başka kalemleri saymaya gerek duymuyorum. Saydıkça sosyal devlet anlayışı bu mudur? Diye isyan etmek istiyor insan.

Devlet anlayışında hibe ve bağışla engelli ihtiyacı giderilemez. Önce; Engellilere karşı ayrımcılıkla mücadeleyi hayata geçireceksin. Tekerlekli sandalyesini, işitme cihazını, gözlüğünü, protezini, kullanmaya muhtaç ise ilaçlarını temin edeceksin. Yaşam alanları oluştururken yolunu, asansörünü, toplu taşıma araçlarını kanun kapsamında mecbur kılacaksın.

Onları anlayabilmek için geçici bir süre onlar gibi yaşamak gerektiğini düşünüyorum. Bir engellinin, özellikle bedensel engellilerin yaşadığımız yerler de ne kadar zor şartlarda hayata tutunmaya çalıştığını iyi algılamak lazım. Kaldırımların, yolların, caddelerin hastanelerin, fırınların, okulların, kamu kurumlarının giriş çıkışlarının, onların yaşamasına dolaşmasına hala ne kadar engel olduğunu bilmemiz lazım.

Onların engelini kabul etmemek, onları toplumun önemli bireyleri arasında görmemek, yapılan bütün düzenlemelerin onlar gözetilmeden yapılması kabul edilemez. Kaldırımdan inecekse ne olacak birinden yardım istesin, fırından ekmek alacaksa birine seslensin, minibüse bilecekse ona yardım ederler anlayışı bizim onların hiç farkında olmadığımızın işaretidir. Onların hayatlarını kolaylaştırmak devletin asli görevleri arasındadır. Kendi halinde kimseden yardım almadan özgürce yaşamak onların en büyük yaşam hakkıdır.

Görmek istemeyenden kör, duymak istemeyenden daha sağır ve anlamak istemeyenden daha cahili yoktur. Bütün engelleri önce gönüllerden kaldırabilmek adına hepimizin engelli insanlarımıza sahip çıkması gerekiyor. Hepimizin birer engelli adayı olduğumuzu hiç ama hiç unutmamalıyız.  Göze ışık, kulağa ses, ayağa adım olamazsın. Sen de yürekte sevgi ol öyleyse. Kalbinde engel taşımayanlara çıksın tüm yollarımız.

Sağlıcakla…

Damga Gazetesi’nden alıntıdır.