HAYDAR ABİMDEN MEKTUP VAR!..

Evet, Haydar abimden mektup var; ‘KADAYIFIN ALTI KIZARDI, KADAYIF YANDI!’
Diyor Haydar abim. ‘Peki, kim bu Haydar abi?’ Diye soranlara hemen
anımsatayım. ‘Haydar abi, Haydar Altıntaş’ın ta kendisidir..’
34 yıla epeyce yaklaşan meslek yaşamımda ‘abi, ağabey’ diye hitap ettiğim
samimi bulduğum dört ya da beş siyasetçi olmuştur. Haydar Altıntaş’ta
bunlardan birisidir. Gençlik yıllarında Demirel’in Adalet Partisi’nde başlayan
siyaset yaşamı 1960’den sonra yine Demirel’in Doğruyol Partisi’nde son
süreçte de eskisi gibi pek aktif olmasa da Demokrat Parti’de devam etmektedir.
Haydar Altıntaş, Balıkesir’in iş ve siyaset dünyasının tanınan bilinen
isimlerinden yani Balıkesir eşrafındandır. Kendisini 32-33 yıl öncesinden beri
tanırım. Son 10- 11 yıllık süreçte pek sık olmasa da görüşürüz, vakit buldukça
hasbihal ederiz. İşte bu Haydar abim bana geçenlerde ‘WhatshApp’ üzerinden
‘memleket sorunlarını içeren’ bir mektup göndermiş. Bende bu mektubu
sizlerle paylaşmayı uygun buldum. İşte Haydar Altıntaş’ın o mektubu;
“Karadenizliye benzine zam gelmiş demişler, gelirse gelsin beni ilgilendirmez
demiş. “Niye araban yok mu?” diye sormuşlar. Ben hep 5 liralık alıyorum
demiş. Artık 5 lirayla benzin alınmıyor, hiçbir şey alınmıyor. Yarın, yarından
sonra benzin ve mazot kaç lira olur? Bilemiyorum! Eskiden beğenmediğimiz
bir şeyi tarif ederken gavur parası ile on para etmez denilirdi. Şimdi gavur
parası ile on para eden bir şey kaç lira eder acaba? Paralarımız gıcır gıcır, iyi ve
yeni kâğıttan basılmış. Ne kadar iyi kâğıttan basılırsa basılsın, paramız
cebimizde dik duramıyor. Islak el bezi gibi yapış yapış, bu para ile ne alınır?
Bıldır sene buğdayımıza 2,5 lira verdiler, 18/46 gübrenin çuvalını geçen yıl 64
kg buğday ile aldık, bu yıl aynı gübreyi 100 kg buğday ile alıyoruz. Üre geçen
yıl 36 kg buğday ile alınıyordu, bu yıl 115 kg buğday ile alınıyor. İki ay sonra
gübre ve mazot fiyatı ne olur bilen varmı? Gel de bu eşeği bu sudan geçir!
Vatandaş öksüz çocuk gibi, boynu bükük, yüreği yangın! Gözleri fersiz, borçları
dağları aşmış. Dağın ardında umut mu var? Yoksa yeni dertler mi
mayalanıyor? Hele bir de banka, faiz elbisesini giyip, mızraklarını kuşanıp,
avukat ordusunu yanına alıp, Allah Allah! diye üstüne gelirse, mapus damına
girersin, çünkü kaçacak yer yok! Eh, ne yapalım, bekleyelim bakalım. Şerif
Aydemir’in dediği gibi hele bir ay buluttan çıksın, o zaman anlayacağız kim
şeyh kim mürit! Hülyası olmayan hayatın ne zevk-i olur! Vatandaş kanadına
saçma yemiş üvek kuşu gibi, umudunu tüketmemeye çalışıyor. Yok mu bir
çare? Var tabii ki, NEREDE? Çare sandıkta, demokraside, hukukta, adalette,
bilimde, teknikte, liyakatte, eğitimde, TASARRUFTA! Bunu kim yapacak?
Siyaset. Ne yazık ki siyaset kurumu hasta. Siyasetin dil sorunu var, dil

politikanın can damarıdır. Dil insan ruhunun kutsallaştığı mabettir. Küfür ve
hakaretin bu mabette yeri yoktur. Var deniliyor ise orası politika meclisi değil
başka bir yerdir. Horozun ötmesi, boş konuşmaktan hayırlıdır. Horoz öterken
ne söylediğini bilmez, ama ne zaman öteceğini iyi bilir. Satacak iyi malı olan
bağırmaz, Hurdacı bağırır! Kılıç yarası onar, dil yarası onmaz. Ağzımızdan çıkan
söz, vicdanımızın dilidir. Siyasetteki hasmane tavrı, partiler arasından,
partilerin içinden, siyasetin lügatından da çıkarmak gereklidir. Politika da
zarafet, aydınlık ve nükte olmalıdır. Mehmet Akif Ersoy; “Mübarek bir toprağı
vatan yaptık. Enbiya yurdudur bu toprak, şüheda burcudur bu yer, tarihtir,
bayraktır, ruhtur, insaniyettir, imandır, Allah ile bütünleşmemizdir.” Bu
topraklarda milletin dini ve milli değerleri kaynaşmış, birbirinden
beslenmiştir. Ezan ile bayrak hep göklerde olmuştur. Atatürk: “Benim
naçizane vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti
ilelebet payidar olacaktır.” Şimdi siyasi partilerin yöneticileri, kendilerini
devlet, milleti teba yerine koyunca, kendilerinin ve partilerinin varlığını beka
meselesi sanıyorlar. Bilinmelidir ki, devletimizin ve milletimizin varlığı hiçbir
siyasi partinin varlığı ile özdeş değildir. Demokratik cumhuriyetimizin kalbi
Meclis’tir. Meclis üstün iradenin, halk iradesinin, hakimiyetin tecelligahıdır.
Demokrasi meşruiyetini sandıktan, hür, eşit ve adil seçimden alır. Ancak
“demokrasi rakamsal bir kavram değildir. Hukuksal ve ahlaksal bir kavramdır”
(Vasfi Raşit Sevük, Ali Naili Erdem). Bütün kurum ve kurulları ile işleyen,
vatandaşın hak ve hukukunun korunduğu bir demokrasi yoksa cumhuriyet
ruhsuzdur. O rejim demokrasi değildir. İktidar ile itibarın arasındaki ince
çizgiyi (hukukun üstünlüğünü) korumalıyız. Demokrasiyi ahlak ve etik kurallar
üzerinden, kurallar ve kurumlar rejimi haline getirmeliyiz. Bunun yolu
kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, denge, denetim ve hesap verebilirliktir.
Bazılarının anladığı gibi demokrasi, şirk ve küfür; laiklik dinsizlik değildir.
Demokratik rejimin motoru olan siyasi partilerimizin; başta dil, finansman,
temsiliyet, seçim, geleceği öngörmek ve parti içi demokrasi açısından büyük
eksiklikleri vardır. Halkın ve ülkenin sorunlarının gerisinde kalıp, çare
üretememektedirler. Bugün her şey pahalı, siyaset daha da pahalı! Bu
pahalılık çözülmeli, insan onuru ile yaşayabilmeli, ele güne muhtaç
olmamalıdır. Oylar sosyal yardımlara indirgenmemelidir. Vatandaş dil, din ve
inançlarından dolayı sorgulanmamalıdır. GÜNEŞE NASIL ORTAK İSEK, SÖZE DE
ORTAĞIZ Hayatın gerçeği, dalında kurumuş kurtlu zeytin, çürük mandalina
gibi pat diye önümüze düşüyor. Görmezlikten gelemeyiz. HARMAN YEL İLE
DÜĞÜN EL İLE OLUR Mevcut sistem, sadakati satın alıp muhalefeti yok etmek
istiyor. Bilinmelidir ki, muhalefeti yok etmek, iktidarı yok etmektedir.
Muhalefet olmazsa demokrasi olmaz. İktidarlar muhalefete tahammül
etmelidir. Kötü yönetim, kendi eliyle yarattığı dertleri, hoşlanmadığı

gerçekleri, dış güçlere ve üst akla havale ederek çözeceğini sanıyor. Hesapsız
kitapsız borçlanarak geleceği, babalar gibi satarak geçmişi, paranın, dini
milliyeti olmaz diyerek ahlakı tüketiyor. Her ağacın kurdu kendi gövdesini yer!
BU EKONOMİK VE SİYASAL MODEL İLE HAYATIMIZI SÜRDÜREMEYİZ. Yapay
formüller ile ekonomiye nefes aldırıp, seçim kotarmaya çalışmak, eti için
bülbül kesmek gibidir. Bu model sebepleri konuşmak yerine, sonuçları
konuşuyor. Türkiye ithalat cennetidir. Türkiye’ nin iki parası var, TL kazanır,
döviz biriktirir. İktidar, sıkışınca dövizi yastık altında arar, döviz bozdurma ve
döviz yakma törenleri tertipler. KRİZ SAYILARDAN VE RAKAMLARDAN İBARET
DEĞİLDİR. Uzun süreli bir felakettir. İnsanlık için yakıcı bir travmadır.
Enflasyon nitelikli bir soygundur. Aç olan, açık olan, derdi olup dermanı
olmayan milyonlarca insanın feryadıdır, boğaza düğümlenen hıçkırıktır,
gözden akamayan yaştır, en önemlisi kayıp bir nesildir. Meclis, basın, ilim
iktidarın muarızı değildir. Sosyal devlet fakiri koruyan, insanca yaşamayı
temin eden bir devlettir. Siyaset hayatın bir parçasıdır. Toplum hayatının
problemlerini çözmek için vardır. Siyaset hayatın her tarafını kuşatır, her şeye
siyaset gözlüğü ile bakılır ise, o zaman siyaset kendisi çözülmesi gereken bir
problem olur. Kriz ile yaşamaya, her gün tükenmeye mahkûm değiliz. Kötü
yönetim sebep, pahalılık sonuçtur. Ümitler, hayaller tükenmemeli, onlara
ulaşabilmeliyiz. Ekmek büyümeli ve adalet ile dağıtılmalıdır. Dağıtılan paralar,
indirilen KDV’ler iktidarın bir lütfu değil, milletin parasıdır. Tam da itibardan
tasarruf edilecek zamandır..