Kış bitti, bahar bitti, yine geldi sıcaklar…

Hiç anlamadan ‘öf, pöf’ derken bir bakmışız yaz da bitivermiş göz açıp kapayıncaya kadar, tıpkı ömür gibi!..

Zaman hızla akıp geçiyor, ömürler tükeniyor. Hızla akıp giden zamanın içinde ölümü de yaşıyoruz, doğumu da…

Acıyı, kederi, sevinci, mutluluğu, heyecanı da…

Hayatın içinde her türlüsü var. Asıl olan bu hayatta mutlukları, güzellikleri, gülümseyerek karşılayabildiğimiz gibi acıları ve bütün olumsuzlukları da aynı olgunlukla uğurlayabiliyor muyuz, bunu başarabiliyor muyuz?..

Zaman geliyor öyle tarifsiz acılar içinde kalıyor ki insan, sadece ilerleyen saat ve atan kalbi oluyor. Geride kalan her şey durmuş gibi hatta aklı da…

Bütün bu yaşadıklarınla hissettiklerinle beraber, hiçbir şey olmamış gibi hayatın rutininde akıp gidiyor zaman da insanda…

Çünkü hayat devam ediyor ve çok zor olsa da acılar uğurlanmaya çalışılıyor…

Zaman gelir, tarifsiz acıların yerini, tarifsiz mutluluklar alır bu sefer. Bol kahkahalı muhabbetler, sevinçler, içi içine sığmayan heyecanlar…

Dediğim gibi ‘hayat devam ediyor’ acısıyla, tatlısıyla, kederiyle, neşesiyle…

Ne kışlar ne yazlar gelir geçer ömrü olana…

Telafisi olmayan zaman, o yüzden her anımızın değerini bilerek yaşayalım. Düne ait olan her ne varsa dün ile beraber gitti. Yarına çıkmamızın garantisi yok. Bugünümüzü boşa geçirmeyip layıkıyla yaşayabilirsek ne mutlu bize…

Mutluluklar ömrümüze ömür katar, acılar da pişire pişire olgunlaştırır bizleri…

Bunlar hayatın siyah ve beyazı, hayatın gerçekleri, daha da doğrusu yaşamın anlamı…

Yitirdiğimiz her şeyin bir alternatifi var. Alternatifi olmayan tek şey sevdiklerimiz, değer verdiklerimiz…