Hatıralar hatırlandıkça var olur…

Çocukluk hatıralarımız da öyle. Çoğumuz için en güzel, en güvenli zamanlardı çocukluğumuz…

İllaki arada hiç hatırlamak istemeyen hatta unutmak isteyenlerde çıkabilir. Ama genellikle insan, çocukluğuna hasrettir hep ve o zamanki hatıralarına büyük bir sadakatle bağlıdır. Çocukluk eşyalarını sevmeye düşkündür.

Çoğumuzun evinde, çocukluğundan kalan bir oyuncak, kıyafet, hikâye kitabı kısacası bir iz mutlaka vardır, o günlerden bugünlere taşıdığı…

İnsanın doğasında vardır, üzülünce, çaresiz hissedince, yalnız kalınca, hele de özleyince çocukluğunda ki o battaniyenin altına sığınmak, annesinin mis kokulu, sevgi dolu kucağına sığınmak…

Ben çocukluğunu çok özleyenlerdenim, kim bilir belki de ‘Anne-babamı’ çok özlediğim içindir, çocukluğuma olan bu özlemim!..

Bir insanın gözlerinin içi gülüyorsa eğer, ilk akla gelen mutlu bir çocukluk geçirmiş olduğudur. Gözleri hüzün kaplı, asabi tepkiler gösteren insanların çocukluğunda ise, bir dram yatar genellikle…

Ama bizim toplumumuzda yargılamak, damgalamak en kolayıdır. İnsanlarımız sevinçleri hemen kıskanıverir de acıyı kıskanan ve paylaşan pek olmaz. Yargılamak varken paylaşmaya, anlamaya çalışmaya gerek duymaz.

Eş, dost, akraba ya da arkadaş kim olursa olsun, insanların yaralarını, acılarını anlamadığınız ve tanımadığınız sürece, onlarla sağlıklı bir ilişki ve iletişim kuramazsınız, onlara güven veremezsiniz!..

‘Her insanın içinde bir çocuk vardır’ derler, biyolojik yaşı kaç olursa olsun her insanın bir çocuk yanı yok mudur?

Çocukluğunda ki çocuğu taşır belki de bir köşesinde…

O yüzden de olması gereken; karşılık beklemeden, karşınızdaki insana bir çocuk hassasiyetinde yaklaşmak, varsa gözyaşlarını silmek ve iyilikleri, mutlulukları için çaba harcamaktır. Ayrıca kıskançlık duygularını yenerek ve en önemlisi de kendine dürüst olarak bunları yapabilmek gerçek bir ahlaktır! Karşılık beklemeden!...

İyiliğe ve güzelliğe dair ne varsa, karşılık beklemeden saçarsak etrafımıza, saçtığımız her şey bir gün gelip bize geri dönecektir, bize lütfedilecektir. Ağladığımız kadar güleriz illaki…

Çünkü iyi niyet ve samimiyetle çıkılan yolun sonu, selamet olacaktır.

Bazı insanlar vardır ki, sanki hayatımıza hediye olarak sunulmuştur. Bu insanları, hayatın akışı ve kargaşası içinde asla kaybetmemeliyiz. Bazı insanlar ise, hayatlarında bizi konumlandıracak yer bile bulamazlar. Bu insanlara karşıda hep bir adım geride ve temkinli olmak zorundayız…

Hayatımıza kan bağı, akrabalık, arkadaşlık olarak ya tercihen ya da zorunlu olarak giren bütün insanlara değerimizden asla taviz vermemeliyiz. Doğan Cüceoğlu’ nun şu cümlelerini asla unutmayalım: ‘Psikolojik yönden sağlıklı insanın sınırları vardır; böyle sağlıklı bir kişinin yanında nelerin konuşulup konuşulamayacağı, kendisine nasıl davranılması gerektiği bellidir. Psikolojik sınırların bir ailenin, bir ülkenin sınırları gibi korunması gerekir.’     

Cemal Süreyya’da ne güzel söylemiş: ‘Çocuk olsam yeniden… Bir tek düştüğüm için acısa içim ve kalbim çok koştuğum zaman çarpsa sadece’.

Çocukluğumuz çok uzaklarda kaldı ama hatıralar ve içimizdeki çocuk hep bizimle. Bunlar çok değerli ve bir yanı hep yaralı. Hiç kimsenin incitmesine izin veremeyiz. Biz sınırlarımızı çizmezsek, hadsizler hadlerini hiç öğrenemez!..