Sadece bizde değil, dünyanın neresinde olursa olsun, eğer o bilinç oluşmuş ise verilecek demokrasi mücadelesi, halktan kopuk yönetimlerle ve halktan kopuk biçimde tavanda değil, tam aksine tabana yaslanan, gücünü halktan alan örgütlenmelerle sağlanabilir. O nedenledir ‘HOLDİNG’ benzeri bir yapıya bürünmüş gibi görünen bugünün CHP merkez yönetimi, partinin üst yapılanması, geçen yıl yapılan genel seçimler ve bu yıl gerçekleştirilen 31 Mart yerel seçimleri öncesinde milletvekili ve belediye başkan adaylarının saptanmasında kanımca ‘tek seçici’ ve ‘tam belirleyici’ olmasından dolayı 14 Mayıs 2023 milletvekili genel seçimlerinde hatta Cumhurbaşkanı ikinci tur seçimlerinde istenilen, beklenen sonucu maalesef alamamasına rağmen aynı yöntem ve usul ile hareket etmesine rağmen 31 Mart yerel seçim sonuçlarına bakıldığında büyük bir başarı elde etmiştir. Geçen yıl yapılan seçimlerin ardından yazılan, çizilenlere, yapılan yorumlara bakıldığında, aldığım duyumlarımı da değerlendirdiğimde, CHP Genel merkezi, Genel başkan danışmanlar, yardımcıları arasında CHP’nin temel ilkelerine uymayan, liberal sağ siyaset düşüncesinde olanlardan devşirme, Neo Liberal kişiler vardı ve bu kadrolar fazlasıyla mevcuttu. O zaman CHP Genel merkezinde, kapalı kapılar arkasında yazılan listelerle oluşturulan milletvekili adaylarının bir anlamda yapılan atamaları, O zamanın Altılı Masası’nda verilen sözler kapsamında örneğin; Ankara’da Çankaya’da, İzmir’de liste başlarına konularak aday gösterilen Ergenekon/Balyoz kumpasçıları, bunların arasında Taraf gazetesi yazarı adaylar vardı, bunları sizlerde biliyorsunuz. Tüm bu yapılan yanlışların karşılığında da CHP tabanın o zaman verdiği tepki, negatif anlamda motivasyon kırıklığının sebep olduğu seçim sonuçlarına apaçık yansıması bir anlamda gerçekleşmişti. Sonuç olarak Cumhuriyet tarihinde ilk kez yaşanan İki turlu seçim, bence ağırlıklı olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanmış oldu. Oysa bana göre ‘KİLİT’ olan parlamento üyelerinin seçildiği seçimdi. Kanaatim odur ki, Meclis’teki çoğunluğu, muhalefet elde etmiş olsaydı, Cumhur İttifakı da azınlıkta kalsaydı, ikinci tur seçiminin sonucu böyle mi olurdu? Hiç zannetmiyorum. Aslına bakarsanız, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Cumhur İttifakı’nın çoğunluk sağlamasındaki ana neden, CHP’nin genel seçimlerde bir türlü artmayan, arttırılamayan oyları sonucu belirlemiştir. CHP eğer geçen yılki seçimde oy oranını bu sene 31 Mart’ta olduğu gibi yüzde 30’ların üzerine ulaştırabilmeyi başarabilseydi 14 Mayıs’tan sonra ortaya bambaşka bir tablo ortaya çıkabilir, bu durumda 28 Mayıs’ta yapılan ikinci tur seçimi sonucuna mutlaka olumlu biçimde etki ederdi.

Geçen yıl Haziran ayında yazdığım bir yazımda şöyle demiştim;

“Tüm bu nedenlerle ben diyorum ki, Cumhuriyet Halk Partisi, dokuz buçuk ay sonra yapılacak yerel seçimlerde ve bundan sonraki süreçte yapılacak tüm seçimlerde halka daha da yaslanmak, dolayısıyla onlardan güç alması zorunlu ve kaçınılmaz biçimde gereklidir. O nedenle CHP örgütsel gücünü tamamen tabanından ve seçmeninden almak zorundadır.”

AK Parti iktidarından ve dolayısıyla Erdoğan’dan kurtulmak uğruna bir anlamda her şeye katlanılarak Altılı Masa gibi yapılan yapay ittifaklar, aslında eksiklikleri bulunsa da bu ittifak bileşenleriyle hazırlanan geniş kapsamlı, binlerce sayfadan oluşan demokratikleşme programları, çok iyi anlatılamasa da verilen sözler, vaatler hepsi tamam ama CHP’yi bir türlü yüzde 20’lerle 25’ler düzeyinde gidip gelen oy oranında çakılı kalan, makus kaderinden kurtarmadan seçimlerde istenilen sonucun alınmasını mümkün kılmamıştı. CHP’nin bir bakıma ‘ACI KADER’ haline gelmiş bu sorununun çaresi bu partinin kimi eski emektarları, eski örgüt yöneticilerine göre, o zamanlar yapılan yorumlarına göre; tıpkı 1960’lar, 70’li yıllarda olduğu gibi, CHP’yi seçmeniyle, üyesiyle bütünleştirmekten geçmekteydi. Bu anlatmaya çalıştığım durum 31 Mart yerel seçim sonuçlarına bakıldığında gerçekleşmiş görünmektedir. O güne kadar yani 2023 genel seçimleri öncesi süreçte olduğu gibi, seçmeni küstüren biçimde parti içinde üstten yapılan atamalar yerine, ilçe, il, genel merkez yöneticilerinin, milletvekili ve belediye başkanı adaylarının demokratik, adaletli ön seçimle, örgüt ve üye yoklamasıyla, parti tabanına sorularak belirlenmesi gerekmekteydi. Ancak böylece örgüt dinamizmi sağlanabilecekti. Bu durum 31 Mart öncesi süreçte tümüyle olmasa da büyük ölçüde sağladı ve başarı öyle geldi, kanısındayım. Cumhuriyet aydınlanmasından, halktan, ezilenden, emekten, emekçiden, çevreden, doğadan, CHP’nin temel ilkelerine sadakatle bağlı, bir parti genel yönetimi oluşturulması bu durumda kanılmaz ve zorunlu hale gelmiştir. Şimdilik bu konuya dair yazacaklarım bundan ibarettir!..