HALKLA BÜTÜNLEŞMEDEN DEMOKRASİ OLMAZ!
Sadece bizde değil, dünyanın neresinde olursa olsun, eğer o bilinç oluşmuş ise verilecek demokrasi mücadelesi, halktan kopuk yönetimlerle ve halktan kopuk biçimde tavanda değil, tam aksine tabana yaslanan, gücünü halktan alan örgütlenmelerle sağlanabilir. O nedenledir ‘HOLDİNG’ benzeri bir yapıya bürünmüş görünen CHP merkez yönetimi, partinin üst yapılanması, milletvekili adaylarının saptanmasında belirleyici olması yüzünden 14 Mayıs seçimlerinde hatta Cumhurbaşkanı ikinci tur seçimlerinde istenilen, beklenen sonucu maalesef alamamıştır. Çünkü yazılan, çizilenlere, yapılan yorumlara bakıldığında, aldığım duyumlarımı da değerlendirdiğimde, CHP Genel merkezi, Genel başkan danışmanlar, yardımcıları arasında CHP’nin temel ilkelerine uymayan, liberal sağ siyaset düşüncesinde olanlardan devşirme, Neo Liberal kişiler vardı ve bu kadrolar hale de mevcuttur. CHP Genel merkezinde, kapalı kapılar arkasında yazılan listelerle oluşturulan milletvekili adaylarının bir anlamda yapılan atamaları, Altılı Masa’da verilen sözler kapsamında örneğin; Ankara’da Çankaya’da, İzmir’de liste başlarına konularak aday gösterilen Ergenekon/Balyoz kumpasçıları, bunların arasında Taraf gazetesi yazarı adaylar vardı, biliyorsunuz. Tüm bu yapılan yanlışların karşılığında da da CHP tabanın verdiği tepki, negatif anlamda motivasyon kırıklığının sebep olduğu seçim sonuçlarına apaçık yansıması gerçekleşmiş oldu. Cumhuriyet tarihinde ilk kez yaşanan İki turlu seçim, bence ağırlıklı olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanmış oldu. Oysa bana göre ‘KİLİT’ olan parlamento üyelerinin seçildiği seçimdi. Kanaatim odur ki, Meclis’teki çoğunluğu, muhalefet elde etmiş olsaydı, Cumhur İttifakı da azınlıkta kalsaydı, ikinci tur seçiminin sonucu böyle mi olurdu? Hiç zannetmiyorum. Belki sizlerde anımsayacaksınız, ilk tur seçimleri sonrasında, “Kılıçdaroğlu, eğer ikinci turda seçilirse Meclis’te etkisiz kalacaktır. Bütçe bile yapamayacaktır. Türkiye cumhuriyeti, meclis ile cumhurbaşkanı arasında olacak çekişmelerden dolayı yönetilemez hale gelecektir” şeklindeki asılsız kara propagandaların ve benzer biçimde dillendirilen diğer bütün yalan söylemlere de karşın, (tüm bunlarda aslına bakarsanız bir parça da olsa gerçeklik payları vardı.) seçmende karşılık bulmasına yol açmıştır. Aslına bakarsanız, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Cumhur İttifakı’nın çoğunlukta olmasındaki ana neden, CHP’nin bir türlü artmayan, arttırılamayan oylarıdır. CHP eğer oy oranını yüzde 30’lara ulaştırabilmeyi başarabilseydi 14 Mayıs’tan sonra ortaya bambaşka bir tablo ortaya çıkabilir, bu durumda 28 Mayıs’ta yapılan ikinci tur seçimi sonucuna mutlaka etki ederdi.
Tüm bu nedenlerle ben diyorum ki, Cumhuriyet Halk Partisi, dokuz buçuk ay sonra yapılan yerel seçimlerde ve bundan sonraki süreçte yapılana tüm seçimlerde halka daha yaslanmak, dolayısıyla onlardan güç alması zorunlu ve kaçınılmaz biçimde gereklidir. O nedenle CHP örgütsel gücünü tamamen tabanından ve seçmeninden almak zorundadır. Geçen 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerdeki özverili mücadelesiyle saygınlık kazanan Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığında, daha fazla ertelemeden yapılması gereken demokratik seçimli kurultayda, tabanına, seçmenine açık ve şeffaf biçimde gerçekleştirilmelidir. Parti örgütlerinin her kademesi, aşağıdan yukarıya yansıyacak şekilde yeniden delegasyondaki partililerce belirlenmelidir. Aksi halde halen olduğu gibi sürekli her koşulda genel başkanın arkasına saklanan, halktan hemen tamamen kopuk, partinin temel ilkelerine asla uymayan kişiler, yöneticiler değiştirilmeden bu CHP’nin asla iflah olmayacağını ve bundan sonraki hiçbir seçimde istenilen başarıları elde edemeyeceğini düşünüyorum. Sizlerde biliyorsunuz, bugünlerde medyada süregelen çoğu söylemler, değerlendirmeler, yorumlar lider ismine yönelik biçimde sınırlanmıştır. Yani kaba deyimle herkes Kemal Kılıçdaroğlu’na çakmakta, vurmaktadır! Bence bu durum halkçı geçinen, yurtsever olduğu iddiasında, solcu olduğunu, en azından sola yakın durduğunu söyleyen, sosyal demokrat ilkeleri benimsemiş bir siyasal partide yani CHP’de asla olmaması, yaşanmaması gereken bir yansımadır bu aslına bakarsanız! AK Parti iktidarından ve dolayısıyla Erdoğan’dan kurtulmak için katlanılarak yapılan ittifaklar, aslında eksiklikleri bulunsa da bu ittifak bileşenleriyle hazırlanan geniş kapsamlı, binlerce sayfadan oluşan demokratikleşme programları, çok iyi anlatılamasa da verilen sözler, vaatler hepsi tamam ama CHP’yi bir türlü yüzde 20’lerle 25’ler düzeyinde gidip gelen oy oranında çakılı kalan, makus kaderinden kurtarmadan seçimlerde istenilen sonucun alınması mümkün olmamıştır. CHP’nin ‘ACI KADER’ haline gelmiş bu sorununun çaresi bu partinin kimi eski emektarları, eski örgüt yöneticilerine göre, tıpkı 1960’lar, 70’li yıllarda olduğu gibi, CHP’yi seçmeniyle, üyesiyle bütünleştirmekten geçmektedir. Şimdiye kadar olduğu gibi, seçmeni küstüren biçimde üstten yapılan atamalar yerine, ilçe, il, genel merkez yöneticilerinin, milletvekili ve belediye başkanı adaylarının demokratik, adaletli ön seçimle, örgüt ve üye yoklamasıyla, parti tabanına sorularak belirlenmesi gerekmektedir. Ancak böyle örgüt dinamizmi sağlanabilecektir, kanısındayım. Cumhuriyet aydınlanmasından, halktan, ezilenden, emekten, emekçiden, çevreden, doğadan, CHP’nin temel ilkelerine sadakatle bağlı, bir genel yönetimi oluşturulması bu durumda kanılmaz ve zorunlu hale gelmiştir. Şimdilik bu konuya dair yazacaklarım bundan ibarettir!..
Yorum yapın