Ülkemiz epeyce bir zamandır akla, mantığa uymadığı izlenimini veren toplumsal gelişmelerin yaşandığı süreçler yaşıyor. Bu durum da seçmenler ise en çok kendi partilerinin içlerinden gelen gelişmelerin haberlerine duyarlı, oldukça sert tepkiler vermeye başladılar. Oylarını kullanmayı aklından dahi geçirmeyecekleri karşı taraftan gelen olumsuzlukları nereden gelirse gelsin, gayet olağanmış gibi kabul eder bir duygusal, ruhsal havaya psikolojiye girmiş durumda görünüyorlar. Tepkilerini eylemcilik içinde gösterenler azınlıkta kalsalar da sokaklarda söylenip duran, şikayet eden aslında çoğunlukta olan kitle aidiyetlerinin içinde oldukları yapısal örgütlenmelerde yani siyasi partilerde yaşanan gelişmelere oldukça tepkili!..

Son Mayıs seçimleri öncesi izlenilirlik patlaması yaşanan, kendi özlemlerine yanıt veren haberlere yer veren televizyon kanallarının tutkulu izleyicileri olanlar, alışkanlıklarını zoraki sürdürüyor olsalar bile haz almaktan uzakta bir duygusal küskünlük, kırgınlık içinde görünüyorlar. Bu durumda haksız da sayılmazlar. Gerçekte hangi yanda olurlarsa olsunlar tüm TV kanalları en güncel gelişmelerin haberlerinin, yayınlarının peşinden koşturuyor olsalar da bu yaşananlar öylesine birbirinin aynı, adeta bir turnusol kağıdı ile kopyası çıkarılmış gibiler! Bu durumda elbette yaşanan olayların, o olayların yerlerinin ve güncelliğinin herhangi bir anlamı kalmıyor. Sonuçta tüm bunların hepsi de seçmenin, halkın yaşam düzeyini geriye çeken yeni bir ‘binin beteri’ sonuçları ile iç karartmaktan öte bir duygunun oluşmasını engelliyor gibi görünmekteler. Oluşan öfke, umutsuzlukla düğmeleri kapattıklarını söylemekten çekinmeyenlerin sayıları giderek artıyor. Kaçınılmaz, çoğunluğu iktidar yandaşı oldukları için, izlenirlikleri diplere inenlerin içinde çoğunluk iktidarlarının yandaşı medya yığınlarında olmak üzere, tüm yayın organlarının izlenirlikleri at başı ilan gelirleri de düşmeden olmuyor. Kuşkusuz önümüzdeki yerel seçime en yakın günlerde bakın göreceksiniz zorunlu artışlar yaşanacaktır. Ancak şimdilik yayın organları için ayakta kalabilmek, yaşamını sürdürebiliyor olabilmek en yaşamsal sorun, soru işaretine dönüşmüş durumdadır. Elbette bu durumda yandaş holdinglerin kaygıları, korkularının olabilirliği söz konusu bile değildir. Onlar için, çok uzun yıllarda ayakta kalma araçları, iktidar erki ile kayırıldıkları holdinglerinin büyüklüğü ile doğru orantılı güvence altında görünmektedir. Çünkü medyada uğradıkları zararların geometrik katları ile diğer holdingler işletmelerinin kârları katlanıp duruyor. En güçlü, en büyükleri üzerinden bilinen markalar nerede ise onlu yıllarla katlanmış olarak dimdik ayakta durmaktadır.

Seçmen vatandaşlarımız için aidiyetleri hangi cepheden olursa olsun çok şey fark etmiyor. Alışkanlık ya da zorunlu değişiklik, bir umut kendilerine dönük beklentileri olan alanlarda bir çözüm, bir habercik adına düğmelere basıldıkça basılıyor. Habercilerin gazeteci kalabilmek üzere son bir çaba ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan başlayan ve bütün liderleri içine alan, daha önce dedikleri ile sonrasından yapmadıklarının kıyaslanması halkalarının oluşturduğu zincirlerden sığdırılabildiği kadarı ile paylaşımlar yapıldıktan sonra, verilmiş sözlerin çok ama çok büyük çoğunluğu üzerinden değişen hiçbir şeylerin olamadığı gerçeği maalesef sergilenmektedir. Tüm bunları duyanlar, okuyanlar, izleyenler çok mu kızıyor, çok mu tepkiler veriyor? Hiç sanmıyorum ama toplumsal çıkışlara çok azı yansıyabildiği için bizlerin haberi bile olmuyor, olamıyor. Mikrofon uzatılanlar elbette anlık tepkileri ile yakınmalarını eksiksiz paylaşacak kadar dürüst, gerçekçi bilgilendirmeler yapıyorlar. Hepsi o kadar!.. İsterseniz zorunlu, mesleki deformasyon olarak değerlendirin, en çok bizler en fazla sağlıklı haber alabilme çabası içinde kanallar arasında oynayıp duruyor olsak da durum aynı pek değişmiyor!..

Sık sık biz de kaçınılmaz olarak belki de yorgunluk, bıkkınlık, farklı bir gerçekliğe ulaşamamış olarak, kendimize göre keyif alabileceğimiz yayın arayışlarıyla çözüm bulma çabası içine düşmüş oluyoruz. Tüm bunları açıkça belirtmek gerekirse bir anlamda kişisel vicdanımı rahatlatma açıklamamı, elbette sizlerle paylaşmak zorundayım, diye düşünüyorum. Çünkü; “Gazeteme dönük ertesi gün yapmak zorunda olduğum işleri sağlıklı, rahat bir kafayla yapabilmek uğruna, beynimi dinlendirmek zorundayım. Aksi halde öğleden sonra hele ki akşam saatlerinde beynim, hiç belleğim çalışmıyor, duruyor adeta! Ancak sabah uyanırken bir parça olsun ayılabiliyorum!”

Sonrasında ise hiç olmazsa kendi kendimi aldatmadığım gerçeğine sığınıyorum. Hepsi o kadar yani!..