Arapça, dedikodu demektir. Birinin ardından, olumsuz yanlarını başkalarına söylemeye gıybet denir ki, gıybet haramdır. Allah'ın Settâr isminin, kulların ayıplarını örtmekte ilgili oluşu, bu konuda İlâhî bir örnektir. Hucurat suresinde dedikodu yapılan kişinin, ölü haldeki etinin yenilişindeki haramın şiddeti, dedikoduya eş tutulmuştur denilmiştir.
Gıybet, bir Müslüman’ın diğer bir Müslüman kardeşinin arkasından konuşarak, duyduğunda üzüleceği veya utanacağı bir kusurundan bahsetmesidir. Allah Teâlâ, insanoğluna öyle büyük bir şeref atfetmektedir ki, onun kusurlarının gıyabında söylenmesini dahi dinen ağır bir suç olarak ilan etmiştir. Bu keyfiyet, rahmeti gazabına galip olan Rabbimizin, günahkâr ve kusurlu olan bir kulunu dahi koruyup himaye ettiğini gösterir.
Gerçekten gıybet, İslâm kardeşliğini bozan, toplum düzenini altüst eden, birlik ve beraberlik ruhunu öldürerek kalplere kin ve husumet saçan büyük günahlardan biridir. Böyle olmakla beraber birçok kimse, cahilane bir düşünce ile söylediğinin gerçek olmasıyla kendisini avutur. Hâlbuki gıybet, esasen gerçek olan bir kusurun söylenmesidir. Gerçek olmayanı söylemek ise iftiradır. Bunu düşünmeyerek, bir kişinin, sözlerinin doğru olmasıyla teselli bulması ve yanlış yolda devam edip gitmesi, ne büyük bir gaflettir!
Gıybet esas itibariyle haram olmakla birlikte bazı şartlar onun bu vasfını ortadan kaldırır. Gazzâlî’nin İḥyâʾında ve onu örnek alan diğer bazı kaynaklarda haksızlık yapan kişiyi ilgili mercilere şikâyet etmek, kötülüğe engel olma çabasında destek aramak, fetva sormak, insanları kötülüklerden ve zararlardan korumak, lakabıyla meşhur olan birini bu lakapla tanıtmak, zulüm, haksızlık, fesatçılık, ahlâksızlık gibi tutum ve davranışları hayat tarzı haline getirmiş kimseleri kınamak maksadıyla bunların aleyhinde konuşmanın meşrû olduğu belirtilmiştir.
Gıybetten dolayı tövbe etmenin farz olduğu kabul edilmekle birlikte helâlleşmenin gerekli sayılıp sayılmadığı hususu tartışmalıdır. Kurtubî bu husustaki farklı görüşleri şöyle sıralar: a) Gıybet etmek mala ve cana zarar vermek gibi mezalimden olmadığı için sadece tövbe etmek yeterlidir. b) Gıybet etmek mezalimden olup hem tövbe etmek hem de çekiştirilen kişi için hayır duada bulunmak gerekir. c) İslâm âlimlerinin çoğunluğu konuyla ilgili bir hadise dayanarak (Müsned, II, 506; Buhârî, “Meẓâlim”, 10) ayrıca helâlleşmenin de gerektiğini ileri sürmüşlerdir (el-Câmiʿ, XVI, 337).
GÜNÜN FIKRASI
Örnek Evlilik
Arkadaşları, yeni evli gence, bir çay sohbetinde:
- "Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız?" diye sorarlar.
"Hayır" diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder:
- "Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım. Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil. Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum. Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım. O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz."
Dinleyenlerden biri:
- "Peki birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak?" diye sormuş.
Ötekiler de "Hah! Şimdi ne olacak?" demiş.
Genç gülümsemiş;
- "Bundan kolay ne var, fesin püskülünü hafif bir fiskeyle soldan sağa atarım, demiş."
Yorum yapın