GAZETECİ TARAFSIZ MI YOKSA BAĞIMSIZ MI OLMALIDIR?
Bu çileli ama aynı zamanda onurlu meslekte 33 koca yılı alnının akıyla geçirmiş, yaklaşık 8 ay sonra 34 yıla erişecek gazetecilik meslek yaşamım boyunca, edindiğim tüm birikim, deneyim ve yaşadığım onca badirelere dayanarak, elbette özgüven dolu başı daima dik olarak haykırarak ifade ediyorum ki; Gazetecinin mutlak anlamda 'tarafsız' olması gerektiği anlayışı yanlıştır..
Bence doğrusu, gazetecinin 'adil' olmasıdır. Gazetecinin elbette dünya görüşü olacak, düşünsel tercihleri bulunacaktır. Ancak gerçeği eğip bükme hakkı asla yoktur. Gazeteci, haber yaparken de makalesini yazarken de, yorumunu yaparken de gerçeğin ta kendisi, yalın ve çıplak olan gerçeğin peşinde olmalıdır. Bu yüzden gazeteci işini yaparken herhangi bir dine, ülkeye, ırka asla sahip değildir..
Bu düşünceden hareketle örneğin; Nazi Almanyası’nda yaşananları, yani soykırımları, savaş dehşetini, ölenleri, zulme uğrayanları sırf 'büyük Alman ırkına zarar gelmesin' gerekçesiyle göz ardı eden birine hiç gazeteci denir mi? Nitekim de denilmemiştir..
Gazeteci aslında daima taraftır; Barıştan, özgürlükten, adeletten, demokrasiden, insan haklarından, çevreden, hayvanlardan yani doğadan yana hep taraftır, taraf olmalıdır. Söz gelimi ben 31 yıla epeyce yaklaşan gazetecilik yaşamım boyunca hep taraf olmuşumdur. Adaletten yana, Türkiye Cumhuriyet devletinden, Anayasa ve yasalardan yana, insan hakları, eşitlik, demokrasiden yana, Atatürkçülükten yana, doğruluk ve dürüstlükten yana hep taraf olmuş bir gazeteci olarak elbette bu mesleği Balıkesir'de icra ettiğimden dolayı daima Balıkesir'den ve Balıkesirliden yana taraf olmuşumdur!.
Tüm bu detaylı açıklamalarımdan sonra akla şöyle bir soru gelebilir; “Gazeteci aydın sorumluluğu taşır mı?” Bu ve benzer türden sorular son dönemde epeyce önemli hale geldi. Bence gazeteci sadece haber yazan, haberi bağlı olduğu ajansa veya gazeteye aktaran kişi değildir. Hele ki sosyal medyanın bu denli güçlü olduğu dönemde, gazetecinin elbette dünyayı doğru okuma görevi ve sorumluluğu da vardır. O halde gazetecinin bir de 'entelektüel' olma zorunluluğu söz konusudur. Yeterince birikimli olmayan biri, kolayca ve belki iyi niyetle, toplumu, insanlığı yanlış yönlendirebilir. Kasıtlı olarak savaşa, şiddete alet olanları ve sebep olanları saymıyorum bile..
ABD’nin 40 yılı aşkın bir zamandır propaganda mekanizması olan CNN’in milyonlarca insanın ölümünde payı olduğunu unutmayalım. Yine de tüm yeterliliğiyle gazeteci için 'aydın olmak zorundadır' diyemeyiz. Gerçekten 'Aydın olan' yani bir başka deyişle 'entelektüel olan' bir kimse daha doğrusu gazeteci güncel olana mesafe koymayı bilir. Olayların ardını, tarihsel süreçlerini irdeler. Bunu yerel de veya genelde sektörün içinde olan bu mesleği yapan her muhabirden gazeteciden beklemek bence çok abartılı bir beklenti olur. Çünkü etik değerleri oluşmamış hatta hiç oluşmayacak birisi de birisi bu mesleği hele ki günümüzde ne yazık ki yapabilmektedir. O nedenle bu mesleği hasbelkader de olsa yapan kimseler en azından 'aydın' olmak için asgari ölçülerde olsa dahi çabalamalıdır. Salt günlük bültenler, kopyala yapıştır tarzı hazırlanmış metinler okuyarak kurgulanmış masa başı hap haberlerle vaziyeti idare etmek uzun vadede asla mümkün değildir. Örneğin; Sosyal bilimler, doğa bilimleri gibi ilgi alanları gazetecinin zihninde olmalı ve oluşmalıdır ki, yeri geldiğinde o gazeteci olan biteni nesnel ölçüde değerlendirebilsin. Dahası, kendi dilini yani Türkçeyi kullanamayan gazetecinin birinin meselesini, haberini veya bir konu hakkındaki yorumunu doğru ve anlaşılır aktarması söz konusu değildir. O halde gazeteci Türkçe'yi doğru bilmeli ve kullanmalı, bir parça şiir bilmeli, edebiyattan anlamalı, kitap okumalı, düşünmeye zaman bulmalıdır. Kısacası gazetecinin felsefe zemini yoksa, işi hayli güçtür, bana göre de olanaksızdır!.
Yorum yapın