Benzer başlık ve içerikte bir yazıyı geçen yıl, hem de iki kez sizlerle bu sütunlarda sizlerle paylaşmıştım. Belki anımsayacaksınız. Şimdi ise benzer başlık ve içerikli yazımı sizlerle bir kez daha paylaşma gereği duydum. Neden derseniz korkarım ki, aradan geçen süre de yani aylar sonra değişen pek bir şey olmamış görünüyor gibi geliyor bana…

 İşte o yüzden aynı yazıyı yine aynı hissiyatla sizlerle tekrar paylaşma gereği duyuyorum. Gerçekten sorarım sizlere “Gazeteci gazeteciden korkar mı, korkmalı mı?..”

Hemen her sabah yaptığım gibi İnternet’te gezinirken gazetelerde yer alan haberlere ve köşe yazılarına göz gezdirirken, ilginç bulduklarımı baştan sona okurken 2019'in son günlerinde bir gazetenin web sayfasında “Ben meslektaşlarımdan korkuyorum!” başlıklı bir makale dikkatimi çekmişti. O yazının bir bölümü aynen şöyleydi; “Ben meslektaşlarımdan korkuyorum. Siyaset kurumu birçok kurumu etkilediği gibi bizim basını da doğrudan etkiliyor. Siyasetin o kirli dili basına da bulaştı. Korkunç bir savaş var. Son hızla giden bir kirlilik yaşanıyor ve durdurulamıyor. En çok da bizim mesleğimiz kirleniyor, düzeysizleşiyor, alçalıyor. Hem ulusal hem yerel basın ciddi bir kutuplaşma yaşıyor ve kendisinden olmayanlara bel atından vuruyor. Küfür, hakaret, saldırı, iftira artık neredeyse sıradanlaştı. Olan ise bizim mesleğimize oluyor. Olan tarafsız, objektif gazetecilere, mesleğini saygın bir şekilde yapmak isteyen gazetecilere oluyor. Neredeyse artık, herhangi bir konuda bir eleştiri yapmaya çekinir olduk. Çünkü öyle düzeysiz ama adına gazeteci denilen insanlar var ki, size belgeleriyle, üsluplu bir şekilde cevap vermek yerine küfür edebilir, iftira atabiliyor. Hatta gelip size saldırabiliyor. Mesleğimiz adına gerçekten utanıyorum, gerçekten korkuyorum!..”

Doğrusunu söylemek gerekirse ben de son günlerde hatta son aylarda ve 2023’ün sondan bir önceki günü olan bugün bile aynı açıdan bakıldığında açıkça söylemek gerekir ise daha korkmaya, endişelenmeye başladım. Durum böylesi vahim bir hal aldıysa ki bence epeyce almaya başladı, o zaman ben de o gazetecinin yaklaşık dört yıl önce yazısında yakarırcasına ifade ettiği gibi korkmalıyım, ‘eğer durum bu kadar vahim ise korkarım elbette’ diye düşünüyorum. Allah’ınızı severseniz düşünün bir kere; Bir mühendis olsanız, ya da bir öğretmen, ya da bir doktor olsanız işiniz kolay. Şöyle ki eğer işinizi yani mesleğinizi yanlış yaparsanız, meslek odalarınız, sendikalarınız sizi denetler. Eğer işinizi doğru yapmıyorsanız, soruşturma geçirirsiniz ve hatta bu soruşturmalar sonunda mesleğinizden bile uzaklaştırılabilirsiniz. Ama gazetecilik öyle mi? Sizi kim, nasıl denetleyecek, kim kimi nasıl denetleyecek? Üstelik kimi kime nasıl şikayet edeceksiniz, denetlemesi, gerekirse cezalandırması için! Gazeteciler cemiyetlerinin ve benzer meslek örgütlerinin haline bakın, kimler tarafından idare edildiğine bir bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. Gelinen noktada maalesef gerçek şudur; örneğin, çok değil 15 bin kadar paranız varsa, dünyanın en cahil en aptal ve de en kötü, dahası en beceriksiz insanı bile olsanız, bir haber sitesi kurarsınız ve hemen gazeteci olursunuz. Yaşamı boyunca bir tane kitap okumayan, hiçbir şey bilmeyen, anlamayan, genel kültürden yoksun, yazım kurallarını dahi bilmeyen ama ismi gazeteci olan o kadar çok insan var ki etrafımızda, çevremizde.  Bu tür insanların genelde neresinden tutarsanız elinizde kalıyor ama maalesef sıfatı veya etiketi gazeteci. Bunlar ulusal ve yerel gazetelerin köşe başlarını tutmuş, çirkin, epeyce pis kokan siyaset çarkının içine girmiş, o rezil çıkarcılığın bir tarafı olmuş ve daima bel atından çalışan bir kesim var ki, aman Allah’ım Akıllara ziyan(!) Çoğu kez öyle ağır suçlamalar yapıyorlar etraflarındakilere... Yalanlar, iftiralarla saldırıyorlar ki gerçekten inanamıyorum. Bunlarda meslek etiği, ahlak, izan hiç kalmamış. O sözde gazeteciler o rezil, kokuşmuş siyasilerin adeta silahşörleri, tetikçileri olmuşlar. Bu durumdan da asla gocunmuyor, utanmıyorlar. Aksine her fırsatta bu durumdan gururla bahsederek böbürleniyorlar. Sonuçta olan yine mesleğimize yani gazeteciliğimize oluyor…

Bir gazetecinin yaptığı haber veya yazdığı yazı doğru ise o zaman vicdanı rahat olur ve hiç kimseden çekinmez, korkmaz. Yani ne gelebilecek tehditlerden ne mahkemelerden ne de herhangi benzer durumlardan. Ama öyle olmuyor işte! Yazdıklarının doğruluğuna inanan bir gazeteci, bırakın o yazdıklarından dolayı günümüz siyaset ikliminde başına gelecek baskı, tehdit, yargıda hesap verme veya hapiste çürüme gibi baştan göze aldığı mesleğin cilvelerini, o sözde meslektaşlarının yargısız infazlarla başlattıkları linç kampanyalarından, cadı avlarından korkar hale gelmiştir! Biz gazeteciler aslında bazı siyasetçilerin tetikçisi, yardakçısı değiliz ve olamayız, asla olmamalıyız. İşte ben bu duruma çok üzülüyor, o yüzden çok korkuyorum!..

O nedenle o gazetecilerin bir an önce ‘ne yapıyoruz’ diyerek titreyip, kendine gelmesi gerekiyor. Hele ki; 2024 Mart Yerel seçimlerine üç ay gibi kısa bir süre kalmış iken ivedilikle yani bir an önce mesleğimizin unuttuğumuz etik kurallarını hatırlamak ve de derhal hayata geçirmek zorundayız! Yoksa en başta ve en önemlisi inandırıcılığımızı, dolayısıyla bizlere duyulan güveni iyice yitirmiş olacağız ve o zaman da bizleri okuyacak ne bir kimse ne de ortada bir tek gazete ne de bir tek gazeteci kalmayacak!..

Seneye yani 2024’de yine bu sütunlarda tekrar buluşmak umuduyla mutlu ve umut dolu yıllar diliyorum!..