Bir şey elde etmek veya başarmak için, çaba ve emek harcamak gerekir… Yaşamak, harcamak, hayallerine, hedeflerine ulaşabilmek için çalışıp çabalamak şarttır…

Hayatta çabuk vazgeçenler ya da sadece hevesi olanlar değil, emek vererek mücadeleyi sürdürenler istediklerini elde ederler…

Emek başarının anahtarıdır, dünyanın da anahtarıdır. Eğer istersek, bu anahtarla istediğimiz bütün kapıları açabiliriz. Emek harcamazsak, tembellik edersek, zor gelirse, üşenirsek de sadece heveslerimizle, hayallerimizle, aklımızda ve içimizde kalanlarla birlikte oturur bekleriz; ‘biri bana ekmek getirsin!’ Diye…

O anahtar her birimizin elinde var. İster yastığımızın altına koyar, üstüne devrilir yatarız, istersek de ayağa kalkıp çalışıp çabalarız. Hayallerimizi hedefimiz yaparız…

Gayretli kişiler, başkalarına muhtaç olmayan kişilerdir. Emek sarf etmeden ihtiyaçlarını karşılayan kişiler, toplumumuzda muteber değildir. ‘Bedavacı, hazırcı, avantacı’ olarak adlandırılırlar. Bu kişilerden, bir süre sonra yavaş yavaş el ayak çekilir. Çünkü insanları bıktırana kadar sömürürler. Toplumda saygı gören kişiler, her zaman kendi çabaları ve gayretleri ile bir yere gelmişlerdir…

Emek verdiğimiz bir şeye sadece alın terimizi akıtmakla kalmıyor, ona zamanımızı ayırıyor ve umudumuzu bağlıyoruz. Emek, bizi hayallerimize kavuşturacak güçlü bir araç aynı zamanda. Bir hedefi, hayali olan insan, emek harcar, bunu yaparken kendini çok zorlayacak noktalara gelir, alın teri döker, yorulur. Sonuca ulaştığında ise ‘iyi ki zorlanmışım, iyi ki yorulmuşum’ der ve çektiği bütün sıkıntıları, meşakkatleri çok çabuk unutur. Emeğinin karşılığını almanın verdiği o haklı gurur, bütün sıkıntılarını, yorgunluğunu, döktüğü alın terini yıkar gider. ‘İYİ Kİ’ der, keşke yerine!..

Emek göstermenin tadına ve gururuna bir kez yakalandığında, ömür boyu unutamayacağı bir deneyim kazanır insan. Emeğin kıymetini de gerçekten emek göstermiş olanlar anlayabilir. Emeğin düşmanı tembelliktir. Kendi tembel, ruhu tembel olan, emeğin değerini bilemez. Sadece vakit öldürmek için, nefsine hoş gelen davranışlarda bulunarak yaşamak, tembellik olmakla birlikte paslanmaktır!..

Tembellik; hem bedenen hem de ruhen insanın en büyük düşmanıdır. Bu düşmanla baş etmenin en güzel yolu, kendimizi zorlayarak yattığımız yerden kalkıp, hayalini kurduğumuz ne varsa onlar için emek harcamak olacaktır…

Günümüzde bu değer o kadar unutulmaya yüz tutmuş ki, çoğu şeye emek vermeden, çabalamadan, ter dökmeden ulaşmak istiyoruz. En kolay en kestirme yol neyse, onu tercih ediyoruz. Sonra da niye olmadığından şikayet edip, oturduğumuz yerden mazeretlerin arkasına sığınıyor, dertleniyor ve ‘keşke’ lere boğuluyoruz...

Emek vermenin ne demek olduğunu muhtemelen eski nesiller bizlerden çok daha iyi bilirdi. Bizler sadece modern hayatın getirdiği şartları, en iyi, en rahat nasıl yaşayabiliriz onun çabasındayız. Hedefimiz, hayalimiz daha güzeli, daha iyisi için. Oysa eskiler, en asgaride yaşamlarını sürdürebilmek ve yaşatabilmek amacıyla, asıl büyük mücadeleyi ve emeği verenlerdi…