Çünkü ekonomi reel yani gerçek, aynı zamanda somuttur. Soyut, afaki ifadelerle siyaset yapılabilir ama ekonomi taşınamaz ve yürütülemez…
Ekonomi de 'istatistiksel bilgi' çok önemlidir. Ancak istatistiksel bilgi belirli dönemde hedeflenen sınırlara ulaşabilme derecesi ile yapılan karşılaştırma sonucunda bir değer ifade eder ve de anlam kazanır. Örneğin; Ülke istatistikleri de böyledir. Yani şunu demek istiyorum; 'Mutlak büyüme değerlerinin potansiyel büyüme değerleri ile kıyaslanması anlamlı sonuç verebilir. Benzer şekilde mutlak ihracat değerleri de fazla önemli değildir, çünkü ihracatın önemli bölümü dış katkı ile gerçekleşmektedir. İşte o nedenle gönül ister ki ilgili iktidar erkinden yetkili bir siyasi şahsiyet sözgelimi ülkenin ihracat değerlerini açıklarken toplam ihracatı değil de katma değerleri açıklamış olursa o zaman öyle sanıyorum ki, söz konusu o siyasetçinin halka saygısının tipik bir göstergesi de istatistiksel değerlerin doğruluk ve samimiyeti derecesiyle ilgili olacaktır. '
Bu noktada aslında şunu ifade etmek istiyorum; Siyasi perdeleme ile yürütülen ekonomi, er ya da geç gerçek yüzünü gösterir. O dönemde geçmişte ihmal edilmiş konular ya da yapılmış hatalar en net görüntüsü ile topluma yansır: Ancak tüm böylesi olumsuzluklarla yüz yüze gelmiş olan bir toplum kesinlikle ortada hesap soracak siyasi sorumlu veya sorumlular bulamaz. Kaldı ki, toplumsal algılama körlüğü türünden negatif algı ve oluşumlar geçmişteki öyküleriyle algılamadığından, var olan siyasi kadroyu hesap tahtasına da koyabilir. Bu durum siyasetçinin, maliyetleri ileriye atarak anlık yarar sağlayabileceği olumsuz manevra alanını genişletmesine yol açar. Bilmem anlatabildim mi?..
Eğer 'anlamadım, aylayamadım. Sen demek istiyorsun?' gibisinden sorularınız varsa şu kelamı eder, gerisine asla karışmam!..
Dün ve bugün hatta geçen hafta içerisinde ekonomi içerikli yazılarımda anlatmak istediklerimi hala anlamıyor, algılayamıyorsanız, bu saatten sonra söyleyecek pek fazla sözüm olmaz, olamaz, olmamalıdır!..
'Neden' derseniz, bundan daha ötesini anlatmaya başlarsam, bal gibi siyaset(!) yapmaya başlar, üzüm yemek varken bağcıyı da dövmeye yeltenebilirim. Ama baştan beri benim derdim, bağcıyı dövmek değil, üzüm yemektir.
Sözün özü; Ne demek istediğimi zaten anlaması gerekenlerin anladığını düşünüyorum. Gerisi ise hiç kimse kusura bakmasın ama 'bakar körler sürüsünde küçük veya büyükbaş olmaktan başka hiçbir işe yaramayan bir koyup üç alacağını, beşe satarak kar edeceğini zanneden asalaklar olmaya' muhtemel adaydır da o yüzden!..
Yorum yapın