EĞİTİMDE CEHALET EĞİTİMİ BAŞARISI(!)
Kanaatim odur ki; Bu iktidarın en büyük başarısı, toplumun temellerini oluşturan yargıyı ve eğitimi kendisine ram etmiş yani itaat eder, boyu eğen duruma getirmesidir. Elbette bunu salt ironi olsun diye değil gerçeklik payı epeyce fazla olduğu için söylüyorum. İşin Türkçesi Bugün görünen manzara yargı yoluyla rejim şeklen olmasa da büyük ölçüde değiştirilmiş, eğitim yoluyla da ülkenin toplumun geleceği belirlemiş gibi görünmektedir. Ama siz yine de ‘Görünüşe aldanmayın’ derim. Çünkü başarı gibi görünenler gerçekten başarı sayılsalar dahi gelip geçicidir. Konunun salt eğitim tarafını ele alacak olursak; Dogmatik eğitim aslında çok zor bir iştir. Özellikle son 20 yıllık geçen sürede bakın bu eğitim işi nasıl yapılmaya çalışıldı. Önce eğitimin amacı, hedefi belirlendi. Ezberci, kendisine empoze edilen her türlü düşünce ve bilgiyi sorgusuz sualsiz kabul eden, dış dünyaya kapalı, icat yapmaya ve teknolojiye yatkın olmayan, soru sormayan, araştırma yapmayan, çağ gerisi, dogmatik kafalı insanlar yetiştirmeye yönelim sağlandı. Bu iktidarın mensupları ve uzantıları yeri geldiğinde “Bu ülke Müslümandır. Yüzde 99’u Müslümandır. Türkiye’nin konumu itibarıyla bizler icat yapamıyoruz, buluş yapamıyoruz. Aslında Tarım ülkesiyiz. Bizler ara teknik eleman ülkesiyiz. ” demekten geri kalmadılar. Yine onlar, yani frekansta olan zatı muhteremlerden bazıları “ülkede eğitim düzeyi arttıkça, oylarımız düşüyor, Okuma oranı, eğitim düzeyi arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halkımızın ferasetine güveniyorum” bile dediler. Öyle diyenlerden bazı akademisyenler rektör, rektör yardımcısı, hatta YÖK üyesi dahi yapılarak terfi ettirildi. İş bulma konusunda, liyakat yerine sadakat egemen kılınarak hangi konuda ve hangi düzeyde olursa olsun, diplomaların değeri sıfırlanarak liyakat sahibi olmak, deneyimli, kıdemli olmak anlamsızlaştırılarak önemsiz hale getirildi. Elbette bu duruma aşama aşama gelindi. Okulöncesinden başlayarak üniversite sonrasına kadar bütün eğitim kademelerinde dogmatik dinci eğitim modeli yani salt din eğitimi değil, dogmatik dinci eğitimi kast ediyorum, genel eğitim yöntemi haline getirildi. Bu durum Okulöncesinden lise sona kadar eğitimde hem Diyanet İşleri Başkanlığı’yla hem de tarikatların kurdukları vakıflarla işbirlikleri gerçekleştirildi. Çocukların okul seçimlerinde ve bir üst eğitime geçişlerinde, imam hatip okullarının dayatıldığı bir yapı oluşturuldu. Okullarda öğrencileri haremlik-selamlık olarak oturmaya zorlayabilecek cürette olan hem yönetici hem öğretmen olarak bu yeni hedefi benimsemiş söz de eğitimci kişiler atandı. Ülkenin iyi eğitim vermeleriyle ünlenmiş olan Kabataş, Cağaloğlu Kız, İstanbul Erkek, Vefa, İzmir Atatürk liseleri gibi bütün ünlü okullara da özel olarak “Proje Okulları” adıyla el konuldu ve bunların hem dersleri hem de yönetici ve öğretmen kadroları dogmatik eğitime uygun biçimde düzenlendi. Elbette okulöncesinde, lise sona kadar bütün ortaöğretimde böyle düzenlemeler yapılırken yükseköğretim de ihmal edilmedi. Ülkenin her yerinde pıtrak gibi, yeterli öğretim kadrosu olmayan üniversiteler açıldı. Buralara kendi yandaşları ve hatta parti üyeleri olan yöneticiler ve öğretim kadroları atandı. Doktora, doçentlik ve profesörlük unvanlarının verilme koşulları da gayri ciddi denilebilecek düzeylere indirildi, kolaylaştırıldı ve basitleştirildi. Özetle ilk, orta ve yükseköğretimdeki bütün kadrolar yukarıda belirtilen hedefe uygun olarak, liyakate göre değil, sadakate göre atandı ve bu hedefe inanmayanlar bütün eğitim kurumlarından tasfiye edildi. Elbette hem üniversitelerde hem liselerde, öğrenciler bu seviye düşüklüğüne ve yapılan müdahalelere karşı direndiler. Tıpkı Boğaziçi’nde olduğu gibi Ankara, İstanbul, İzmir’deki bazı üniversitelerde benzer direnişler, öğrenci olayları yaşandı. Bütün bu türden protestolar, güvenlik güçleri ve yöneticiler tarafından terör örgütü faaliyetleri olarak nitelendi ve aileler de tehdit edilerek gerek güvenlik güçleri gerekse yargı tarafından, en şiddetli biçimde hatta kimi zaman da haksız ve hukuksuz olan uygulama ve kararlarla bastırıldı. Geldiğimiz noktanın daha doğrusu günümüzdeki eğitimde varılan vahim tablonun analizi budur saygıdeğer okurları, sevgili dostlarım. Bugün varılan noktada, gelinen son aşamada “Ne var bunda ne güzel işte!” diyorsanız eğer lütfen bundan sonra bu türden yazılarımı asla okumayınız, çünkü bu yazdıklarımın ötesinde daha sonra yazacaklarımı da defalarca okusanız dahi yine hiçbir şey anlamayacak, algılayamayacaksınız. Boşu boşuna kafanız karışmasın!..
Yorum yapın