Bu sütunlarda sizlerde anımsayacaksınız, yazılarımın hemen hepsinde az veya çok yaptığım esinlenme ve alıntılarda benim yakın geçmişte kaleme aldığım yazılardan kısa pasajların paylaşımı biçiminde olmuştur. Bunun dışında başka gazetelerin köşe yazarlarının yazılarını aynen veya kısmen alıp da kendi sütunumda yer vermek gibi bir alışkanlığım şu ana dek hiç olmamıştır, olmayacaktır da..
Ancak bu kez bence durum çok farklı görünmektedir…
Konu çok ama çok önemlidir, diye düşünüyorum...
O yüzden yıllar önce Cumhuriyet gazetesi yazarı Erdal Atabek'in yaptığını yapacak ve bugünkü sütunumu eski Milli Eğitim Müfettişlerinden Doğan Ceylan'a bırakacağım. Sanırım sekiz veya dokuz yıl önce bu sütunlarda benzer başlık ve içerikte bir yazım daha yayımlanmıştı. O yazının konusu güncelliğini bugün de koruduğu ve hatta daha vahim bir hal aldığı için bu tekrarı yapma gereği duydum. Sözü fazla uzatmadan şöyle bir gayet kısa açıklamalı giriş yapmak istiyorum: Yıllar önce İzmir Ödemiş Kaymakçı Çok Programlı Lisesi Müdürlüğünü yapan Ayhan Kökmen iki öğrencisi tarafından öldürülüyor. Bu olayın aydınlatılması için görevlendirilen müfettiş Doğan Ceylan aşağıda dehşetle ve ibretle okuyacağınızı düşündüğüm bir rapor kaleme alıyor. Raporda ülkemizin gelecek nesillerinin durumuna ilişkin olası vahim tehlikelere dikkat çekilmektedir. Raporun başlığı benim bugünkü yazımın başlığıyla aynıdır;
DUYGUSUZ NESİL TEHLİKESİ
Hayatın gerçeklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor. Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar. Yanı başımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen on binlerce insan onları hiç ilgilendirmiyor. Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor.
Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek. Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar. Kendileri için yapılan fedakârlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar. Herkesi kendilerine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar. İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı. Hayatlarında eğlenmekten başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar. Çocuklar hayattan bihaber. Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz.
Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar. Susuzluk nedir, hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar. ‘Üç adımlık yolda bile susarlar’ diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha ‘susadım’ demeden ağzına suyu dayıyoruz. Çocuklar hiç üşümüyor. Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz, hiç titremiyorlar. Çocuklar hiç ıslanmıyorlar. Evden arabaya kadar üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz. Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz. Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz, ‘yorulmasınlar’ diye. ‘Yokluk, yoksulluk’ nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz. Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar. Çocuklar hissetmiyor yaşamı. Açlığı bilmedikleri için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor. Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek ülkemize. Bu sorunu devlet derinden hissetmeli.
Bu sorunun çözümü için çalıştaylar düzenlenmeli. Öğretim programları ve ders materyalleri revize edilmeli. Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri artırılmalı. Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli. Bu sorun çözülmezse ülke çözülecek.
Doğan Ceylan (Milli Eğitim Müfettişi)
Yorum yapın